Kurban, Allah’a teslimiyetin ve itaattin en öne çıkan tarihsel örneğinin hatırlanması anlamı taşısa da aynı zamanda hayvancılığın teşvik edilmesini, toplumsal dayanışma kültürü ve ibadet sevabı içerisinde insanların, yeterli hayvansal gıdaya ulaşarak sağlıklı beslenmesini öngören de bir ibadettir...
Kurban bayramı dışında da insanların kırmızı ete ulaşabilmelerini sağlamak amacıyla adak, akika, hatta hac esnasında bile bazı kusurlar için ceza kurbanı gibi birçok vesile ile ceza ya da şükür anlamındaki yaptırımlarda hayvan kesilmesi öngörülmüştür. Bu yaklaşımla kurban dışında da her “fırsatın” insanların kırmızı ete ulaşımını kolaylaştırmaya, tüketimini yaygınlaştırmaya ve bu şekilde sağlıklı beslenmesine vesile edildiği görülür. İslam’ın bu yaklaşımının kırmızı etin sadece maddi gücü yerinde olanların tüketeceği bir gıda olmaktan çıkartıp et almakta zorlanan insanların da tüketebilmelerini sağlamayı öngördüğü sosyal bir yardımlaşma ve dayanışma mekanizması kurulmasını emrettiğini de dikkate almak gerekir.
Ayrıca, çok sayıda kişinin geçim kaynağı olan hayvancılığın ve yetiştiricilerin desteklenmesi, çayır/ mera/ yem bitkisi üretimi ile doğal dengeye katkısı, önemli bir ekonomik değer oluşturması gibi birçok sonuçları da vardır. Bu bakımdan kurban ibadetinin manevi, maddi, sosyal, ekonomik, çevresel etkileri bakımından toplumsal bir yenilenme ve bilinçlenmenin her yıl tekrarlanan bir uyanışını ifade ettiğini söylemek de mümkündür.
Şüphesiz ibadetler, Allah’ın emri olarak yapılır ve maksat O’nun rızasını kazanmaktır, İbadet olarak emredilenlerin tamamında aynı zamanda insanın beden ve ruh sağlığı, sosyal dayanışma, aile ve toplumsal huzuru açısından birçok yararları olduğu da inansın ya da inanmasın, bir şekilde hemen hemen herkesin kabulüdür. Hz. İbrahim’ e olduğu gibi herkese gökten koç indirilmeyeceğine göre, ibadeti yerine getirmede hayvancılığın yapılması, üretilmesi için bir çaba gösterilmesi gerektiğinin kurban ibadetinin verdiği bir mesaj olduğu da göz ardı edilemez.
Hayvan yetiştirenlere genel bir isim olarak verilen olan “çobanlığın” peygamberler mesleği olduğu kavramının mistik anlamda derinliğini de düşünmek gerekir. Bir avuç hurma ya da benzeri bir yiyeceğin paylaşılması şeklinde ibadetin tanımlanması, her işte olduğu gibi Allah’ın gücü dâhilinde olduğuna şüphe yok. Hz, İbrahim ve Hz. İsmail’in Allah’a itaat ve teslimiyet sembolü olan örnek davranışlarını hatırlamanın yanı sıra, sadece kırmızı et kaynağı olan hayvanların kurban ibadetinin materyali olarak seçilmiş olması da üzerinde düşünülmesi gereken bir konudur.
İnanç, aklı kullanarak gönülden kabule ve uygulama taahhüdüne dayanan, değişmez kurallardır. Bir pencere açılıp cehennemi, ya da cenneti görseydik herkes inanırdı. Böyle bir seçenek yok. Bu nedenle iman, aklı kullanarak Allah’a ve peygamberi vasıtasıyla gönderdiği ve bize öğrettiği dine iman etmek ya da etmemek, insanın tercihine bağlı zorlu imtihandır. Allah bizleri bunu başaranlardan eylesin.
“Bilimsel” dediğimiz çalışmalarda ise, her bildirilen konuya kayıtsız şartsız inanmak yoktur; sonuçlar, bilimsel yöntemlerle her zaman test edilmeye, tekrarlanmaya açıktır. Elde edilenler ise, konuyla ilgili mevcut bilgi birikimi çerçevesinde açıklanabilen sonuçlardan ibarettir. Bir süre sonra yeni gelişmeler, incelemeler, elde edilen bilgiler, gelişen teknolojinin etkileri, değişik ortamlardaki denemelerle bir önceki “bilimsel” sonuçlar değişebilir, farklılaşabilir ki, bilimde gelişmenin yolu da budur. Bilim, genel anlamda kâinattaki sistemin ne olduğu ve nasıl olduğunu anlamaya, bilmeye çalışma çabalarıdır. “İnançlı” olmak hiç bir zaman “bilimsel” çalışmalara karşı olmak anlamını taşımaz. Aksine Allah’ın yarattığı kâinatın mekanizmasını anlamaya, çözmeye çalışmak ve sonuçlarını hayatı kolaylaştırıcı anlamda kullanmak her inananın görevidir. “İlim, Müslümanın kayıp malıdır nerde bulursa alır” hadisi şerifi bu konuda noktayı koyuyor.
Son dönemlerde kırmızı et üretimi aşamalarının ve tüketiminin doğaya ve insan sağlığına olumsuz etkisi olduğu konusunda yapılan bir şekilde de “bilimsel” bir temele yerleştirilmeye çalışılan propaganda ve kulislerin arttığı ve kırmızı et üretilen hayvan sayılarının ve tüketiminin azaltılması yönünde önerilere hatta zorlamalara dönüştüğünü görüyoruz.
Bu kulislerin ve spekülasyonların kaynağının da Müslüman ülkelerden kat kat fazla kırmızı et üreten/tüketen ülkeler olması ve bunu kendi ülkelerinde fazlaca uygulamayıp başka ülkeler üzerinde kulis yapmaları dikkatinizden kaçmamalıdır. Bu ülkelerde atmosfere zarar veren, sera gazı etkisi gösteren endüstriyel gazların, kimyasal atıkların üzerinde fazla durulmayıp, göstermelik tedbirlerle geçiştirilirken, doğanın parçası olan sığır, koyun/ keçinin dağlarda meralarda otlaması veya bunlar kullanılarak ahırlarda beslenmesinin atmosferi bozmada en büyük etken olduğu iddiası, temkinle karşılanması gereken aşırı abartılı bir durumdur. Doğal kaynaklar insanlarca acımasız bir israf ve talan ile yok edilirken, et üretimi için şu kadar, süt üretimi için bu kadar su tüketilmesi gerekiyor imajı ile doğanın tabii bir parçası olan bazı canlıların azaltılması, yok edilmesi sonucuna götüren ve çevreye duyarlılık hassasiyetinin ötesine taşan yaklaşımları arkasında başka hesaplar olduğu iddiaları her geçen gün artmaktadır.
Dikenin bile zor yetiştiği, bir avuç hurmanın dahi önemli bir ekonomik değer ifade ettiği, suyun servet değerinde olduğu bir coğrafyada yaşayan insanların kurban ibadetinin ilk muhatapları olduğu düşünüldüğünde, bu iddiaların ne kadar dayanaksız olduğu görülür.
Kırmızı et üretimi ve tüketimi üzerindeki spekülasyonları yapan ülkelerin bu gayretlerini, her alanda ve her fırsatta olduğu gibi, dünyaya “dünya kadar” milyon dolarlık alet, ekipman, malzeme pazarlama çabaları ile birlikte değerlendirmek gerekir.
Kurban kesilmesi uygun görülen hayvanların tamamının sadece kırmızı et üreten hayvanlardan tanımlanmış olması, bunlar dışında hiç bir türdeki hayvanın, bitkinin veya canlı türünün bu amaçla kullanımının kabul edilmemesi, insanlarımızın sağlıklı beslenmesi için “yeterince” kırmızı et üretilmesi, tüketilmesi ve hatta ekonomik olarak erişimde güçlük yaşayan kişilere kurban bayramı ve her türlü vesile ile etin bir şekilde ulaştırılması gerektiği konusunda Müslümanlara yükümlülük getiren ve bir anlamda bu hayvanların yetiştirilmesini de “zorunlu” hale getiren bir ibadettir. Bu nedenle hayvancılığın azaltılması, kırmızı et üretiminin doğaya zarar verdiği ve yenilmemesi gerektiği iddialarının tamamını “Kurban ibadeti” boşa çıkarmaktadır.
Sonuç olarak; Kurban manevi anlamı bakımından hem ibadet ve hem de insanların her vesile ile kırmızı ete ulaşmasını sağlanması bakımından hayvancılığı teşvik eden hatta zorunlu kılan bir ibadettir. Hayvanların sağlıklı koşullarda ve ülke potansiyelini en iyi şekilde kullanarak yetiştirilmesi, tüketiciye sunulması, ibadetin yerine getirilmesinin sağlanması, hayvancılık sektöründeki sorunların çözülmesi, üreticilerin sürdürülebilir üretim yapmasının sağlanması konularında yaptıklarımızın ve yapamadıklarınızın gözden geçirilmesi için kurban bayramının, hayvancılığımız açısından bir yıllık değerlendirme noktası olarak görülmesinde fayda vardır.
Üreticilerimiz başta olmak üzere, Kurban Bayramınızı kutlar, ülkemizde iyiliklerin artmasına, kötülüklerin yok olmasına vesile olmasını Yüce Mevla’dan dilerim.