*Nasrettin Hoca’yı yemeğe davet eden komşusu, sofranın ortasına yemek tenceresini koyar. Kendisine kepçe büyüklüğünde bir kaşık alır, hocaya da gayet küçük bir kaşık verir. Ev sahibi koca kaşığı daldırıp höpürdeterek yerken her defasında “ohh öldüm!” der. Hoca, küçücük kaşıkla uğraşır ama doğru dürüst ağzına bir şey gitmez. Bir süre sonra hocamız kızar ve adamın elindeki kepçeyi hırsla alır, “biraz da biz ölelim birader!” der.
*Haram helal demeden dünyalık yığanların, ihtiyaç sahiplerine yoksulluğun kerametlerini anlatıp paranın, malın, mülkün insanı bozacağını, fakirlik hali için şükredilmesi gerektiği sözlerinden sıkılan, bıkan biri şöyle dua eder; “Ey Allah’ım para, mal, mülk insan için imtihandır, çoğu insanı bozar diyorlar. Hiç param-pulum, malım-mülküm olmadı. Bana da bunları bol bol ver beni de imtihan et; beni de bozacak mı bir göreyim!”
***
Günümüzde “gelişmiş” ülkelerin, gıda konusunda diğer ülkelere aynı muameleyi yaptıklarını anlatmak için çoğunuzun bildiği bu fıkraların esprisi ile başlayalım dedim.
Tarih boyunca hâkim olan; güç ve kudret sahibi olan milletlere baktığımızda bu başarılarının arkasında, zirai üretim ve hayvancılık için verimli toprakların ele geçirilmesi ya da hâkimiyet altına alınarak o kaynaklardan yararlanılması arzusu bulunur. Günümüzde de bunlara ilaveten enerji kaynakları da buna eklenerek gücün göstergesi olarak; su kaynaklarına, gıdaya, enerjiye kolay ve ucuz erişim için mücadelede devam etmektedir. Bunlara hâkim ya da sahip olmadan tarihin hiçbir döneminde hiç bir siyasi görüş, ideoloji, hatta inanç sistemleri etkin ve yaygın olamamıştır.
Kırmızı et tüketim miktarı, tarihin her döneminde milletlerin sağlıklı beslenmesinin, refahının, hatta ekonomik ve siyasi gücünün sembolü olmuştur. Her dönemde hâkim güç olan ülkelerde halkın daha sağlıklı beslendikleri bir gerçektir, geçmişte de günümüzde de değişmemiştir. Bu durumun bilimsel gerçeği yanında, halk arasında “et yiyen ot yiyeni yönetir” şeklinde de ifade edilmektedir. Kayıtlara bakarsak Türkiye'de yaşayan kişilerin, günlük ortalama 89 g et tükettiği yazılıdır. Kırmızı et fiyatlarındaki sıkıntı nedeniyle muhtemelen biraz daha gerilemiş olması muhtemeldir. Bu miktar ABD de 298,3 g, AB de ise 215 g dır.
Atmosferi Bozan Hayvanlar mı?
Atmosfere zarar veren, sera gazı etkisi gösteren etkenlerin % 90 ının sebebinin endüstriyel kirleticilerin, gazların, kimyasal atıkların olduğu yolunda bilimsel yayınlar yoğunlaşmış durumdadır. Bunun üzerinde fazla durulmayıp, göstermelik tedbirlerle geçiştirilirken, doğanın parçası olan sığır, koyun/ keçinin dağlarda meralarda otlaması veya ahırlarda beslenmesinin atmosferi bozmada en büyük etken olduğu iddiası, temkinle karşılanması gereken aşırı abartılı bir durumdur. Doğal kaynaklar insanlarca acımasız bir israf ve talan ile yok edilirken, et üretimi için şu kadar, süt üretimi için bu kadar su tüketilmesi gerekiyor, çıkardıkları gazlar atmosfere zarar veriyor propagandası, çevreye duyarlılık hassasiyetinin ötesine taşan başka hesaplar olduğu iddiaları her geçen gün artmaktadır. Hatta ekonomisi bozuk ülkelere verilen Dünya bankası ve IMF kredilerinin kullanım şartları olarak, birçok masum görünen gerekçe arasında sera gazı etkisini ve atmosferi korumak başlığı altında hayvancılığın azaltılmasının bulunması da dikkat çekicidir.
Dünyanın diğer ülkelerine göre sekiz on katı tüketimi olan ülkeler, kırmızı et üretim aşamaları konusunda kulisleri bir şekilde de “bilimsel” bir temele yerleştirilmeye çalışarak, hayvan sayılarının ve kırmızı et tüketiminin azaltılması yönünde önerilere hatta zorlamalara yönelmiş durumdalar. Bu çabaların arka planını “İnsanlığın Gıda İle Sınavı” başlıklı yazımızdan okumanızı öneririm.
Bu ülkeler, tüketimlerini yarıya düşürseler bile yine de diğer birçok ülkenin en az üç beş katı daha fazla kırmızı et tüketiyor olacaklar. Az tüketenler için, siz de bizim kadar tüketime ulaşın daha sonra bizim kadar azaltın demiyorlar. Neredeyse göstermelikte olsa biz biraz azaltıyoruz siz de az olanı daha da azaltın hatta yemeyin deme noktasındalar. Maalesef karşılarında, madem kırmızı et sağlığa zararlı ve hayvancılık sera gazı etkisi ile dünyaya zarar veriyor, en çok et tüketen sizlersiniz yemeyin de dünyanın dengesi bozulmasın diyen de yok. Sağlam bir hayvancılık politikası olmayan ülkelerde, dış etkilerle hayvancılık sektöründe savrulmalar ve krizler kolaylaşmakta ve artmaktadır.
İnsanlığın var oluşundan bu yana, tüm semavi dinlerde kurban ibadetinin kırmızı et elde edilen hayvanlar üzerinden tanımlanması, kurban etinin çoğunun, erişimde güçlük çeken fakirlerle paylaşılmasının yaklaşımı, hayvancılığın yapılmasını ve toplumun her kesiminin her vesile ile kırmızı ete erişiminin sağlanmasının emredilmesi, ibadetin yanında kırmızı etin insan beslenmesindeki önemini de ortaya koymaktadır. Bilimin de zaten insan beslenmesinde hayvansal proteininin vazgeçilmez olduğunu söylediğini biliyoruz.
Vekâleten Kurbanda neler oluyor?
Yurt içinde ya da dışında adınıza kurban keselim dağıtalım diye ortaya çıkan dernek, vakıf, şirket, organizasyon her geçen gün artıyor. Gözünüzün önünde alınmayan, kesilmeyen organizasyonlara para göndererek kurban bağışı konusunda zihinleri karıştıran çok sayıda dolandırma ve aldatma hadiseleri de artıyor. Küçükbaşta kurban bağışı için ilan edilen fiyatların bazılarına bakıldığında, bu fiyata kurban vasfı taşıyan hayvanın satın alınması çok zor görünüyor. Bu nedenle toplanan paralar ile kurbanın kesilmediği şayiaları da zaman zaman ortaya çıkmaktadır.
Kurbanı kesip paketleyip gönderilen organizasyonlarda; küçükbaşta, karkas bütünlüğü olmayan belli kilolar olarak bölünüp paketlenmiş parça etler olduğu, büyükbaşta ise yedi kişiye bir kurban hesabı yapılmadığı, alınan para karşılığı belli kiloda et paketleyip gönderildiği organizasyonların uygulanmaları adeta, kurban adı altında toptan et satışı şekline dönüştüğü görülmektedir.
Bizzat kendisi kesemeyenler için bağış kurban ya da kurban kesip etin teslim edilmesi uygulamalarında, güven tesis edici yeni yapılanmalara ya da mevcutların, ibadet ruhuna ve piyasa şartlarına uygun güven tesis edici yeni modellerin geliştirmesine ihtiyaç artıyor.
Bu nedenle; gece gündüz çalışarak zor şartlarda hayvan yetiştiren üreticilerimiz ile çok fazla kırıcı, yıkıcı, fırsatçı, pazarlık yapmamalıdır. Bırakalım emeklerinin karşılığını kazansınlar, önümüzdeki yıl tekrar üretmek için gayretlerini, heveslerini kırmayalım. Bu şekilde alınan hiç bir şeyden hayır görülemeyeceği gibi; Üreticinin çaresizliği ve zor durumundan, yararlanarak ucuza alınan hayvandan kurban olmaz, ibadetten beklenen fayda da sağlanamaz. Mümkün olduğunca doğrudan üreticiden kurban almakta ve ülkemiz içerisinde kesmekte fayda var.
Kırmızı eti kendilerinden başkalarının tüketmemesi veya çok daha az tüketmesi için bir takım süslü masum sözlerin arkasına sığınarak spekülasyon yapan ülkelere de; ‘Sizin kadar tüketme noktasına ulaşalım; kırmızı et tüketiminin ne mahsurları olduğunu ne zararı olacağını bir de biz de görelim!’ Ya da hocamızın fıkrasındaki gibi, ‘birazda biz ölelim birader!’ demek lazım.
Kırmızı et üretimi ve tüketimi konusundaki sıkıntıları gidererek halkımızın makul fiyatla, yeterince erişebilmesini sağlayacak her türlü gayreti, desteği, sosyal, ekonomik tedbirleri almak önemlidir. Ülkemizin, Milletimizin, çiftçimizin üretimi katlama potansiyeli fazlasıyla bulunmaktadır.
Allah (CC), kurban ibadetlerimizi kabul eylesin.