Sorunlar çoğalıyor ve çözemiyoruz, gelişme sağlayamıyoruz diye sızlanan toplumlar, gerçekten çözmek istiyor muyuz ve bu yolda doğruları yapıyor muyuz sorusunun cevabının verirken samimi olmalıdır. Her bakımdan çok yüksek bir potansiyele sahip olan her ülke başarılı olamazken, kıt imkânları olan birçok ülkenin ise; sorunları çözmede, gelişmede ve büyümede çok başarılı olduklarını da görüyoruz.

“Dünya imkânlarla, çarelerle, dermanlarla doludur.”

Mevlâna diyor ki;

Ümitsizlik edip, gönlüne eziyet etme.

Geceye bakıp karartma kendini.

Bak ki doğacak ne güneşler vardır.

Dünya imkânlarla, çarelerle, dermanlarla doludur.

Her şeyin bir çaresi vardır. Ölümden gayri.

Bil ki ölümün de çaresi vardır;

O da ölmeden önce ölmektir.

Herkesin bildiği süreçler

Sorunları çözme konusunda hemen herkesin bildiği süreç, temel olarak şöyle çalışır;

1-Hedeflerin belirlenmesi, paydaşların ya da hedef kitlenin, toplumun bu hedeflere inanması, benimsemesi,

2-Hedeflere uygun planlama yapılması; iş tanımlarının ve iş takviminin yapılması, kişi ve kurumların yetki görev ve sorumlulukların tespiti.

3-Süreç yönetimi; yapılan plana titizlikle uyulması, paydaşlar arasındaki uyum ve koordinasyonun sağlanması, başlangıçta öngörülemeyen engeller çıkması halinde çözümü, takvime uygun işleyişin denetimi.

4-Hedef ve planlama ve süreç yönetiminin sık sık kişisel veya yöneticiye göre keyfi isteklerle değiştirilmemesi, manüple edilmemesi.

Sistem doğru işlemezse ne olur?

Bir şirket düzeyinde de olsa ülkesel düzeyde de olsa, kurumsal duruşun ve politikaların zayıf olduğu, yöneticilerin sıklıkla değiştiği, kişilere bağlı keyfi inisiyatif alanının sınırsız olduğu ortamda, önceden planlama yapılmış bir işin devamı ya da geliştirilmesi söz konusu olamamaktadır.

Böyle bir ortamda, “Yönetici”, kısa görev döneminde öncekilerin yaptığının devamını değil kendisinin başarılı olduğu görüntüsü verecek “kısa yollar” aramaya başlıyor. Şaşalı çalıştay, şura, forum, kongreler, küçük toplantılar, büyük toplantılar, iç görüşler, dış görüşler derken yeni bir plan, proje döneminin başladığını ve yeni gelenle birlikte bir önceki dönem “yok” sayılarak “yeni” planlar, projeler yapılması ve her şeye adeta sıfırdan başlanması bir nevi gelenek halini alır.  Doğal olarak bu “yeni planlar” ın ömrü, yeni bir “yönetici” gelene kadar olur.

Bu süreçler, sadece bir sektörle ya da kurumla alakalı ve sınırlı olmayıp, yönetici yetki ve makamın küçük ya da büyük olmasından da bağımsız olarak, her sektörde aşağı yukarı aynı formatta görülür. Nadiren görülen doğru yürüyen işler, kişisel gayretlere bağlı istisna örnekleri olarak kalır. Önemli olan; her başarı hedefi ve sorun çözme sisteminin doğru şekilde yürütülmesi o sektörün ya da yapılan işlerin her geçen gün iyiye gitmesi ve toplam bir iyileşmenin olması gerektiğidir. Aksi halde herkesin kendinden öncekinin ya da aynı işi yapan bir başkasının başarısına saldırması, yok sayması veya karalama çabalarının o kişiye başarı getirmesi ve orada da, gelişme olması beklenemez.

Bazı görüşler, başarıda ve sorun çözmede kurumsal duruşun önemli olduğunu, önde yani vitrinde kimin olduğunun önemsiz olduğu fikrini öne çıkartırlar. Buna da en uç örnek olarak ABD de başkanın kim olduğu önemli değildir, “kim başkan olursa olsun ABD nin devlete ait kurumsal yapının duruşu politikaları yönlendirir” tezini savunurlar. Bazı görüşler ise vitrinde olan kişinin, ekibi yönlendirme ve liderlik kapasitesinin önemli olduğunu savunmaktadırlar. Kurumsal bir kararlılık, istikrar ve devamlılık duruşu ile vitrinde olan kişi ya da kişilerdeki liyakatin birlikte ve uyum içinde olması en ideal ancak, en zor gerçekleşen bir şeçenek olarak görülüyor.

Konumuza uygun olduğunu düşündüğüm bir Japon hikâyesi ile konuyu bağlayalım.

***

Bir Japon bilgesi, bizim tefekkür dediğimiz meditasyon halindeyken adamın biri ona yaklaşır ve şöyle der:

- Beni öğrencin olarak kabul et.

Bilge, parmağıyla yere düz bir çizgi çeker ve şöyle der:

- Kısalt!

Adam, avuçlarıyla çizginin yarısını siler. Bilge der ki:

-  Olmadı. Git, bir sene sonra tekrar gel. Bir yıl geçer, adam gelir. Bilge, yine bir çizgi çizer ve aynı şeyi tekrarlar.

- Kısalt!

Adam, bu kez çizginin yarısını avucu ve dirseğiyle kapatır. Bilge, gene kabul etmez ve der ki:

- Git, gelecek sene yine gel. Gelecek yıl olur, tekrar bir çizgi çeker ve adamdan onu kısaltmasını ister. Bu kez, adam,

- Bilmiyorum, der ve cevabı kendisine söylemesini rica eder.

Bilge, ilk çizginin yanına daha uzun bir çizgi çeker ve der ki:

- Şimdi kısaldı.

Bu hikâye, Japon kültüründe başarının, ilerlemenin yolunu gösteren örneklerden biridir.

Bu kıssadan çıkarttıkları hisse şudur;

Düşmanlığa, kıskanmaya ve diğer insanların başarılarını küçük görmeye, yok etmeye, onların başarılarına saldırmaya hiç gerek yok; olgunlaşıp ilerleyerek ve gösterdiğin gayretle onların başarısından daha büyük işler başarabiliyor musun, onlardan daha uzun bir çizgi çizebiliyor musun ona bak.

Başarının ölçüsü budur.

Her bakımdan çok yüksek bir potansiyele sahip olan ülke insanlarının planlı, disiplinli ve dürüst çalışma konusunda uğradığı toplumsal erozyon, bu potansiyeli iyi değerlendirmeleri ve sorunlarını çözmeleri önündeki en büyük engel olarak duruyor.