N’OLACAK BU HAYVANCILIĞIN HALİ (2)

                                      (Hayvansal Ürün Arzı & Genetik Kaynak Yönetimi)

Tarihsel olarak evcilleştirme döneminden itibaren hayvancılık ürünlerine yönelik geçmişten bu güne talep değişiklikleri ve verim artışları tür, ırk seçimi, melezleme gibi geleneksel bilgi birikimi ve özellikle son yüzyılda gelişen bilimsel gelişmelerin itici gücü ile karşılanmıştır.

Günümüzde ve gelecekteki muhtemel talep değişikliklerinin de yeni tekniklerle ve özellikle genetik bilimindeki gelişmelerin çığır açtığı alandaki arayışlarla karşılanması çabası sürecektir.

Geleneksel tekniklerden, ırklar veya melezler arasında seçim, en uygun ırkın veya melezinin seçilebildiği tek seferlik bir süreçtir. Daha fazla iyileştirme popülasyon (sürü) içerisinde seçim yapılarak sağlanabilir. Ticari üretimde yaygın olan melezlemede, farklı ırkların veya türlerin tamamlayıcılığından; heterosis (melez azmanlığı) veya hibrit etkisinden yararlanır. Çiftlik hayvanı ırkları içindeki seçilim, ilgilenilen tek veya çoklu özelliklerin ortalamasına bağlı olarak yılda %1-3 oranında genetik değişiklikler üretir.

Ruminant yetiştiriciliği, çoğu ülkede genetik ilerlemeyi sağlamada zorlu çabalar gerektirecek kadar dağınıktır. Çoğu türde popülasyondaki genetik değişim oranlarını ve hayvanların genetik damızlık değerini tahmin etmek için daha etkili genetik analiz ve biyoistatistiksel yöntemler geliştirilmektedir. Suni tohumlama gibi teknolojilerin daha geniş kullanımı ve daha çok et, süt verimi gibi nesnel özelliklere odaklanmış seçim uygulamaları sayesinde verimler artmıştır. En büyük kazanımlar kümes hayvanları ve domuzlarda elde edilmiştir. Gelişmiş ülkelerde ve bazı gelişmekte olan ülkelerin “sanayileşmiş” üretim sistemlerindeki süt sığırlarında ise daha küçük kazanımlar elde edilmiştir. Bunun bir kısmı, genetik seçilim hedeflerinin dar bir şekilde odaklanabileceği birkaç türün baskın olmasına yol açacak şekilde yaygın kullanımı yoluyla sağlanmıştır. Ulusal besi sığırı ve koyun popülasyonlarında elde edilen genetik değişim oranları genellikle teorik olarak mümkün olandan oldukça düşüktür.

Verim artışını sağlayan genetik kazanımların çoğu gelişmiş ülkelerde gerçekleşmiştir. Islah araçları ve teknikleri değiştikçe birçok ıslah programının hedefleri de değişmektedir. Verim için seçilimin doğrudan genetik sınırlarına dair çok az kanıt olmasına rağmen, eğer seçilim çok dar bir alana odaklanırsa, istenmeyen ilişkili tepkiler ortaya çıkabilir. Örneğin süt sığırlarında, bazı üretim özelliklerinde genetik kazanımın yanı sıra, gelişmiş beslenme ve genel yönetime rağmen doğurganlık (fertilite), hastalık görülme sıklığı ve genel stres duyarlılığında istenmeyen genetik değişikliklere dair önemli kanıtlar bulunmaktadır. Gelecekte verimliliği artırmaya yönelik üreme, doğurganlık ve diğer özellikler üzerindeki zincirleme etkiler ile metan üretimi gibi çevresel etkiler arasındaki tavizlerin giderek daha önemli hale gelmesi muhtemeldir. Tüm sistem ve ilgili maliyet ve faydaların tamamını değerlendiren “yaşam döngüsü analizleri” bu karmaşıklıkların çözülmesinde giderek daha önemli hale gelecektir.

Gelişmekte olan ülkelerde verimliliği artırmaya yönelik önemli fırsatlar bulunmaktadır. Ancak, ırk içi seleksiyon için ihtiyaç duyulan uygun altyapının (performans kaydı ve genetik değerlendirme programları gibi) bulunmaması nedeniyle çok geniş çapta uygulanmamaktadır. Irk seçilim veya melezlemenin, üretkenlikte hızlı iyileşmelere yol açabileceği görülmüştür. Ancak, yeni türlerin ve melezlerin çevreye uygun olması ve sınırlı kaynaklar ve diğer kısıtlamalarla karakterize edilebilecek üretim sistemlerine uyması gerekir. Yüksek performanslı süt sığırı ırkları, gelişmekte olan ülkelerdeki ısı stresi ve enerji açıkları, kısmen düşük damızlık yenileme oranları gibi nedenlerle, bazı durumlar için uygun olmayabilir.

Dünyada süt sığırcılığının holsteinization (holştaynlaştırma) diyebileceğimiz uygulama şeklinde gelişmesi önemli sorunlara yol açmaktadır. Holstein popülasyonundaki genetik tabanının daralması sonucu oluşan inbreeding (akrabalı yetiştirme) depresyonuna ilaveten, seleksiyonun sadece süt verim miktarı üzerine kurgulanmasının birçok genetik özelliğin belirgin şekilde antagonistik (süt miktarının artmasının diğer bir takım genetik özellikleri azaltıcı, zayıflatıcı etki göstermesi) etkiye sahip olması nedeniyle süt sığırları genetik havuzunda yeni yaklaşımlara ihtiyaç artmaktadır. Genel anlamda, entansif hayvancılık üretim sistemlerinin çoğunda hayvan genetik kaynak tabanı daralmış olduğu kabul edilir. Bu durum, gelecekteki zorluklara ve şoklara karşı genetik sigorta sağlamak için mümkün olduğu kadar geniş bir genetik kaynak yelpazesinin korunması ihtiyacını ortaya koymaktadır.

Yerel koşullara iyi adapte olmuş yerel ırklar ile yüksek verimli ırklarının melezlenmesiyle, verimleri nesiller boyunca tedricen yükseltilen ve aynı zamanda yerel koşullara dayanıklı hayvanlar oluşturulması uygulamalarında çok daha fazla potansiyel vardır. Aksi halde, yüksek verimli hayvanlardan beklenen verimi alabilmek ancak, adapte olunan çevre koşulları, iklim, hayvan hastalıkları, besleme vb. şartlar sağlandığı ölçüde mümkün olabilmektedir. Gelecekte birçok ülkede, hayvancılıkta üretim ve verimliliğin yanı sıra ürün kalitesi, hayvan refahının arttırılması, hastalıklara karşı dayanıklılık ve çevresel etkilerin azaltılması gibi diğer niteliklere de odaklanan bir trendin devam ettiği görülecek.

Moleküler genetiğin yeni araçlarının önümüzdeki yıllarda hayvancılık ve hayvansal ürün üretimi üzerinde geniş kapsamlı etkileri olacağı görülüyor. Örneğin, et kalitesi ve hastalık direnci gibi şu anda ölçülmesi nispeten zor olan özellikleri etkileyen genler veya belirteçler için DNA bazlı testler daha yaygın kullanım alanı bulacaktır.

Bir başka durum ise gıda üretimine yönelik transgenik (genetik yapısı değiştirilmiş) hayvancılıktır. Hayvancılıkla ilgili teknolojiler, bitkilerdeki eşdeğer teknolojilere göre nispeten daha erken bir gelişim aşamasında olmasına rağmen, bunlar teknik olarak uygulanabilir durumdadır. Klonlama gibi yeni yaygınlaştırma yöntemleriyle birlikte bu tür teknikler, hayvancılık üretimini önemli ölçüde değiştirebilir. Kümes hayvanları ve sığırlara yönelik eksiksiz genom haritaları artık mevcuttur. Bunlar hayvan yetiştirme ve insan hastalıklarına yönelik hayvan modellerinde ilerlemelerin yolunu açıyor.

Genomik seçilim, damızlık seçim kararlarının, sonuçta yalnızca genetik işaretleyici bilgisinden hesaplanabilen genomik yetiştirme değerlerine dayanmasını sağlar. Süt endüstrisindeki genetik kazanç oranını katlayabilir. Özellikle referans sürülerde soy bilgileri, yetiştirme kayıtları ve fenotipik kayıtlarının genetik/verim ilişkilendirilmesi bakımından önemli olduğu genomik seçilim uygulamalarında, zorluklar olsa da doğru uygulandığında hayvan yetiştiriciliğinde önemli gelişmeler yaratacağı görülmektedir.

Ancak sonuçta kullanılan araçlar ister yeni, ister geleneksel olsun, tamamı geniş bir hayvan genetik kaynakları havuzuna erişimin korunmasına bağlıdır. Eğer hayvancılık, gelişmekte olan ülkelerde geçim kaynaklarının iyileştirilmesine ve pazar taleplerinin karşılanmasına katkıda bulunmaya devam edecekse; çiftlik hayvanı genetik kaynaklarının korunması, hayvancılığın iklim değişikliğine ve bu sistemlerde meydana gelebilecek değişikliklere uyum sağlamasına yardımcı olmak açısından kritik öneme sahip olacaktır.

Ülkemizde öncelikle, işletmelerde ırklara özgü sistematik kayıtlarının tutulmasının sağlanması, genomik çalışma sisteminin bilimsel tabana oturtulması, damızlık değerlendirme ve derecelendirme sürecinin doğru ve yetiştiricilerin bu süreç içerisinde üretilen “damızlık” lara güvenini sağlayacak temel yapıların oluşturulmasına ve bilimsel gelişmelerde dünyayı takip eden ufuk açıcı uygulamalara ihtiyaç vardır. Yerli hayvan genetik kaynaklarının sürdürülebilir kullanımını ve yerinde korumayı teşvik eden kurumsal ve politika çerçevelerinin ülke yararı öncelenerek ciddiyetle uygulanması önemlidir. Zengin bir biyoçeşitliliğe sahip olduğumuz yerli evcil hayvan gen kaynaklarımızın gen, verim, çevre, iklim, fiziksel, biyolojik vb. tanımlamalarını, ilişkilendirmelerini yapılabildiğimiz ölçüde hayvansal üretimin sigortası olması bakımından en avantajlı ülkelerden biriyiz. Bu ise, hayvansal üretimi katlayarak artırma ve sürdürebilme potansiyelimiz demektir.

Ülkemizde, araştırma ve çalışmalar için bu alanda mesafe alınacak çok geniş ve bakir bir alan bulunmaktadır.