Hayvancılıkta bir adım geri gidildiğinde, tekrar aynı yere ulaşabilmek beş yıla varan bir süre alır.
Milletimiz açısından hayvancılık öylesine toplumsal bir etkiye sahip olmuştur ki; boyların, beyliklerin hatta devletlerin isimleri sahip oldukları hayvan türünden gelmiştir. Bu birliktelik, günümüzdeki yetiştirme pratiklerinin önemli bir kısmının oluşturan bilgi birikimi ve kültür mirasını oluşturmuştur.
Et fiyatları gündem olunca, binlerce yıllık hayvancılık kültürü olan milletimiz, bir şeyleri yanlış ya da eksik mi yapıyor ya da, çok hızlı gelişmeler ve teknikler oldu da, buna mı ayak uyduramadık sorusuna muhatap olmaktayız. Bilimin gelişmesine paralel olarak hayvan yetiştiriciliğinde sağlanan önemli gelişmeler, geleneksel bilgi birikiminin rutinleri ile birleştirilerek daha iyi bir hayvancılık performansı ve hayvansal üretim sağlamak mümkün hale gelmiştir. Ancak, bu alanda yakınmaların arttığı ve çiftçilerin sektörden hızla çekildiği de bir gerçektir. Bunun sebeplerinin önemli bir kısmı, dünyadaki konjonktüre bağlı olsa da, bize özgü bazı yanlış yaklaşımların olduğu da görülmektedir. Bu kapsamda, “ne değişti” sorusu ışığında, günümüzün moda terimiyle hayvancılık sektörünün “sürdürülebilirliğini” sağlayan temel noktalarına özetle bir bakalım;
YEM; Hayvancılık yapmak için başlangıç noktası olup çayır, mera gibi doğal kaynaklardan yararlanma imkânı nedir ile makul bir maliyetle ne kadar yem bitkisi üretebiliyoruz sorularının cevabı öncelikle ortaya konulmalıdır. Bunu sağlama kapasitemize göre hayvan türü, ırkını ve üretim türünü seçmek gerekir. Aksi halde ekonomik bir üretim ve karlılığın mümkün olamadığını hâlihazırda da görmekteyiz. Kaba ve konsantre yemin tamamını ya da çoğunu dışardan almak yaklaşımıyla hayvancılığa başlamak, “kasaptaki et için evdeki tencereye soğan doğramak” anlayışıyla aynıdır. İşletme, bölge ve ülkesel olarak mera, çayır miktarlarımız, kaba yem üretim kapasitemiz konusunda doğru bir envanterle işe başlamak gerekir. İşletmenin çayır mera imkânı olmalı ya da makul fiyatla yem bitkisi üretebilmeli, kaba yem temininde mümkün olduğunca dışarıya bağımlılığı en az olmalıdır. Tüm kaba yemlere “saman” demek de, buğday ve arpa samanını kaba yem olarak yeterli saymak da doğru değildir.
Çayır/meralar, boş atıl araziler değildir; hayvansal üretimin temelidir. Mera kanunundan sonra meraların azalma hızı arttı eleştirilerini de dikkate alarak çayır ve meraların korunması ve kalitesinin arttırılması konusunda daha radikal tedbirlerle birlikte, hayvancılık yapan/yapacak işletmelerin zirai üretimdeki arazilerini kullanmadaki önceliğin kaba yem üretimi ile ihtiyacını karşılamak olmalıdır.
HAYVAN TÜRÜ VE IRKI; Tarihsel süreçte bölge şartlarındaki iklime, bitki desenine adapte olmuş, bölgedeki hastalıklara dayanıklı olan hayvanlarla faaliyetlerinin yapılageliyor olması olağan bir durumdur. Akrabalı yetiştiriciliğin sakıncalarını gidermek ve verimi arttırmayı da umarak sürüler, işletmeler, bölgeler arası erkek damızlıkların değişimi yapılagelmiştir. Süreç içerisinde daha fazla hayvansal üretim yapma ihtiyacı, daha az hayvanla daha çok verim elde etme yaklaşımını doğurmuş ve bunun için de verimi arttırmaya yönelik ıslah uygulamalarının yolu açılmıştır. Günümüzde bilimin gelişmesine paralel olarak; kayıtlar tutulması, bu kayıtların genetik yapıyla ilişkilendirilmesi, verim özelliklerini belirleyen bazı gen gruplarının takibi gibi yöntemler de damızlık değerlendirmede kullanılır hale gelmiştir. Islah sistemi ve damızlık değerlendirme konusunu daha önceki yazımızda belirttiğimizden burada tekrar etmeyelim.
Islah, bir ülkedeki hayvanların tümünde ve tüm ırklarda aynı yaklaşımla mı uygulanmalı konusu üzerinde durulmalıdır. Verim özellikleri arttırılırken bazı genetik özelliklerde de değişmeler, kayıplar olur. Örnek olarak süt verimi arttırıldıkça bölgeye adaptasyon ve mastitis gibi hastalıklara direnç azalabilir. Islahta alabileceğimiz yolun kalıcılığı ve sürdürülebilir olması; yem, sağlık, koruyucu önlemler, fiziki kapasiteyi iyileştirebilme kabiliyetimizle sınırlıdır. Yani, bunları yeterince sağlayabildiğimiz işletmelerde yüksek verimli hayvanları tutabiliriz.
Önemli olan çiftçinin, işletmesinde en ekonomik üretim yapabileceği hayvan materyali tutmasıdır. Somut bir örnek verelim; bir çiftçinin günde 10 lt den toplam 60 lt süt veren altı inekle mi yoksa günde 30 litre süt veren iki inekle mi üretim yapmalı tercihi, o bölge şartlarındaki çiftçilerin girdi maliyeti, karlılığı ve sürdürülebilirliği açısından değerlendirilmelidir.
Verimlerin arttırıldığı ıslah süreci ile aynı zamanlı olarak işletme şartlarında iyileştirme yapılmaması, çevre şartları, fiziki yapı, besleme, sağlık tedbirlerinin ve standartlarının arttırılmaması durumunda ya da, yukardaki örnekte olduğu gibi bunlar yapmaksızın, düşük verimli hayvanları çıkarılıp yüksek verimli olanların ahıra konulması, o çiftçinin başına bela vermek ve batırmak sonucunu verir.
BARINAK; Ülkemizde kendi imkânlarıyla ya da kredi alarak yaptırdıkları barınaklara bakıldığında modernizasyon ve sağlamlık yaklaşımı adına, çoğunun aşırı abartılı hatta gereksiz şekilde şatafatlı ve yüksek maliyetli olarak yapıldığı görülmektedir. Hayvan barınakları hâkim rüzgârlardan, yağışlardan, hava akımlarından koruyacak, sevk idarenin kolayca yapılabileceği özellikte, mümkün olduğunca ucuz maliyetli olmalıdır. Sermayenin büyük kısmını gereksiz şekilde masraflı barınak yapımına harcamamak; içine konulacak hayvan sayısı, kalitesi, sağlığı, beslenmesi, üreme performansı, buzağı ölümlerinin en aza indirilmesi, biyogüvenlik tedbirlerinin iyileştirilmesi, işletme faaliyet konusu ve kapasitesine uygun abartılmamış mekanizasyon, çalışanları ve işletmeyi geliştirici yenilikler ve gelişmelerin takip edilmesi eğitimi gibi konulara yoğunlaşmak gerekir.
HAYVAN SAĞLIĞI; Hayvan sağlığında en önemli konu koruyucu uygulamalardır. Bulaşıcı hastalıklar, eksiklik hastalıkları, kalıtsal hastalıklar ve fizyolojik hastalıklar konusunda işletmenin, damızlık seçme sisteminin ve idari otoritenin aldığı/alacağı, tedbirler konusunda önceden hazırlanmış uygulama planları olmalıdır. Başka işletmelerden getirilecek hayvanlarda, hiçbir hastalık görülmüyor olsa da işletmenizdeki hayvanlardan bir süre ayrı barınakta tutmak, ayrı yemlemek önemlidir. Karantina dediğimiz bu uygulamayla ilgili bazı talimatlar olsa da bu süreyi hayvanların durumu, işletmenin konumuna göre tedbiren 2-3 ay uygulamakta yarar vardır. İşletmenize, elinizdekilerden çok daha yüksek verimli hayvanların getirilmesi söz konusu ise bakım besleme, sağlık, biyogüvenlik vb konularda standartlarınızı yükselmeniz gerekir. Eski usule devamın, bu hayvanların ölüm, hastalık, istenilen verimi alamaması gibi nedenleriyle kısa sürede elinizden çıkmasına neden olacağını da bir daha tekrarlayalım.
İŞLETME YAPISI VE ÖRGÜTLENME; İşletmeler için yaygın kullanılan ve belli sayıda hayvan varlığını ve üretimi ifade eden “optimum büyüklükler” tanımlanır ve işletmelerin bu büyüklüğe ulaşması istenir. Bu işin önemli bir tarafıdır. Diğer önemli tarafı ise, adeta hayvancılığın sigortası olarak görülen ve tüm dünyada önemli bir yer tutan aile işletmeleridir. Hem büyük işletmelerin özellikle de aile işletmelerinin girdi temini ve ürün pazarlama, üretim aşamasında teknik bilgi ve destek alabilmesi, hayati öneme sahiptir. Bu kapsamda kooperatif, birlik gibi sivil toplum kuruluşlarının kurumsal olması, profesyonel ve katılımcı bir yönetime sahip olmaları gerekir. Ülkemizdeki en büyük eksiklerden biri de bu sıkıntının aşılamamasıdır. AB ülkelerinde hem girdilerin temini, hem de ürünlerin pazarlamasında üretici örgütlerinin payı % 50-95 arasında olduğunu unutmamak gerekir. Bu konuda “girdi temini ve ürünlerin pazarlanmasında üretici örgütlerinin rolü” başlıklı yazımızda detayı okuyabilirsiniz.
DESTEK MODELİ; Destek planlaması basit, anlaşılır, uygulaması kolay, kalem sayısı az, ürün odaklı (et, süt, damızlık) ve çiftçinin makul bir gelir düzeyini ve hayat standartlarını koruyacak sistemde olmalıdır. Sık ve çiftçi aleyhine haksız rekabet oluşturan ithalat, işletme faaliyetinin sürdürülebilmesini zorlaştırır, sektörden kaçışı hızlandırır. Sektörden çıkan firmaların, kişilerin, aile işletmelerinin tekrar hayvancılığa dönmesi imkânsız denilecek derecede zordur. Bu konudaki ABD, AB, Rusya ve diğer bazı ülkelerdeki uygulamalara ilişkin detaylar önceki yazılarımızdan okunabilir.
SONUÇ; Görüldüğü gibi hayvancılığın temel noktaları aslında fazla değişmemiştir diyebiliriz. Eksiğimiz ya da adapte olmamız gereken şey; bu ana temelleri sağlam tutarak yetiştiricilikle ilgili geleneksel tecrübeye, bilimdeki gelişmeleri doğru şekilde adapte edebilmektir. Unutulmaması gereken nokta; Hayvancılıkta istikrar, hayati öneme sahiptir. Bir adım geri gidildiğinde tekrar aynı yere ulaşabilmek en az beş yılı alır. Geri adım atılan yerden, ileriye kat edilecek beş yıllık mesafe de kayıp olarak dikkate alındığında; Hayvancılıkta doğru işler, doğru zamanda ve doğru şekilde yapılmazsa, kriz kaçınılmaz olur.
Hayvancılık konusunda önemli artışlar sağlanmış olmakla birlikte Ülkemiz, daha iyisini yapabilecek potansiyele fazlasıyla sahiptir. Tüm çiftçilerimizin ürünlerine bolluk, kazançlarına bereket diliyorum.