İki yıl önce yaşadığımız depremle oluşan yaralarımız da acılarımız da hala taze. Depremin yıl dönümünde “Unutmadık, Unutmayacağız” mealinde çok sayıda paylaşım yapılıyor. Ne var ki yine de bazı şeyleri zamanla unutuyoruz.

Hafızai beşer nisyan ile maluldür. İnsanoğlu, unutkan bir varlık. Bilim insanları insanın hiç olmazsa psikolojik olarak sağlıklı kalabilmesi için bunun gerekli olduğunu savunuyor. Unutma kusurumuz bize kısmen de olsa iyi geliyor ama yine de maddi ve manevi olarak bir iyilik hali içinde olmamız, yani sağlıklı kalabilmemiz için bazı şeyleri hiç unutmamamız, daima hatırlamamız gerektiğini düşünenlerdenim.

İki yıl önce yaşadığımız depremler de bunlardan birisi. 6 Şubat 2023 günü Kahramanmaraş merkezli 11 ili adeta yerle bir eden 7,7 ve 7,6 şiddetindeki iki depremi daima hatırlamalı, her vesileyle hatırlatmalıyız. Depremin anısını günlüklerimize, tarih kitaplarımıza -olay bizden sonrakilerin duygusal hafızalarında canlanacak şekilde- kalın harflerle yazmalıyız.

"Asrın felaketi" olarak kayıtlara geçen bu depremleri gerektiği şekliyle işlemezsek geleceğimize büyük kötülük etmiş oluruz. Geçmişin travmalarını unutur da kayıtlarımıza geçirmezsek tabiatın olağan döngüsü içindeki doğa olaylarını, bu olayların yıkıcı etkilerini, hayattaki tehlikeleri ve yollardaki virajları geleceğimizi inşa edecek kuşaklardan gizlemiş oluruz.

Depremle ilgili binlerce insan hikayesi var. Enkazın altındaki kızının dışarıda kalmış elini 3 gün bırakmayan acılı babanın yürek burkan hikayesi, hala kayıp yakınlarını arayanların çaresiz bakışları, bir gün oturacağı evin hayaliyle iki yıldır umutla sabredenlerin bekleyişleri gibi. Bunlar unutulmamalı ve insanların beyinlerine değil ama kalplerine mutlaka işlenmeli. 

Olayı anlatır ve yazarken hamasetten uzak durmalıyız. Olumlu veya olumsuz duygusal reaksiyonlara defans oluşturması açısından olabildiğince rakamlara, verilere yer vermemiz amaca hizmet edebilir. Çünkü istatistik iyidir ve rakamlar yalan söylemez.

Depremle ilgili belleğimizde tutmamız gereken bilgileri kayıt altına alırken olayın nasıl olduğunu okumalıyız.

O gün Pazarcık’ta saat 04.17'yi gösterdiğinde yeryüzü 7,7 büyüklüğündeki depremle sallanmaya başladı. Aynı gün Elbistan’da da saat 13.24'te meydana gelen 7,6 büyüklüğündeki deprem her şeyi yerle bir etti. Yıkılan yerler sadece buralar değildi. Aynı zamanda Hatay, Osmaniye, Adıyaman, Diyarbakır, Şanlıurfa, Gaziantep, Kilis, Adana, Malatya ve Elazığ'ı vuran depremde -kayıtlara geçen bilgilere göre- 53 bin 537 kişi hayatını kaybetti, 107 bin 213 kişi yaralandı. Depremden 120 bin kilometre karelik alanda, ülkemiz ekonomisinin yüzde 10’unu üreten 11 il, 124 ilçe, 6 bin 929 köy ile mahallede ağır yıkımlar meydana geldi ve 14 milyon insanımız “doğrudan” etkiledi.

Bütün hikayelerin yarım kaldığı o günü anlatırken, depremin ilk günlerini tanıklık eden satırlara da yer vermeliyiz.

Deprem bölgesinde OHAL, ülke genelinde 7 günlük yas ilan edildi. Olay o kadar büyüktü ki, 4’üncü seviyede alarm verildi. Bütün dünyanın gözü bir anda Türkiye'ye döndü ve arama kurtarma çalışmalara katılmak üzere 93 ülkeden ekipler geldi. Bölgede 650 bin personel çalışmaya başladı. Deprem bölgesine 20 bin araç ve ağır iş makinası, 141 helikopter, 182 uçak, 23 gemi yardım için çalıştı ama yetmedi. Hava araçlarıyla personel ve malzeme nakli ile yangın söndürme faaliyetleri için 17 bin 500 sorti gerçekleştirildi. THY üzerinden bölgeye 13 bin 701 seferiyle 2 milyonu aşkın yolcu ve 712 kargo seferi ile 32 bin 770 ton yardım malzemesi ulaştırıldı. Bölgede 350 çadır kent alanında 645 bin çadır, 414 konteyner kentte ise 215 bin 224 konteyner kuruldu. Ancak yetersizlik, ihmal, şaşkınlık ve siyasi öncelik eleştirileri yazıldı, dile getirildi.

Büyük olayların sonuçları da büyük olur. Zor sorunların kolay çözümleri yoktur. O gün devlet imkanlarının yetersiz kaldığı yerler oldu. Ancak yetersizlik ile acziyet arasındaki farkı iyi değerlendirmek gerekiyor. O yüzden anlatacak ve yazacaklarımızda arama kurtarma çalışmalarına da yer vermeliyiz ki olayın büyüklüğüne ve yetersizliklere rağmen millet olarak bir acziyet içine düşmediğimiz de anlaşılmış olsun.

O gün elele verildi ve kurtarma faaliyetlerine başlandı. AFAD koordinasyonunda kara, hava ve deniz yoluyla 3 milyon 549 bin 443 afetzede deprem bölgelerinden tahliye edildi. Çadır ve konteyner kent alanları belirlendi 1 milyon çadır sevk edildi ve 350 çadır kentte 645 bin çadır kuruldu. KYK ve MEB yurtlarında 1 milyon 188 bin 218 afetzede misafir edildi. Ayrıca 428 konteyner kentte 220 bin konteyner kuruldu, 707 bin afetzede bu konteynerlerde geçici de olsa barınma imkanı buldu.

Depremden sonraki süreç uzun uzun yazılabilir, detaylandırılabilir. Neler yaşandı, neler yapıldı veya yapılamadı, bunun kritiği yapılabilir. Ancak kabaca hatırlamamız gerekenleri eksikliklerimize, yetersizliklerimize, dile getirilen eleştirilere girmeden vermeye çalıştım. Hesaplaşma değil, hatırlatma yazısı yazmak istedim. Yıl dönümlerinde yaptığımız paylaşımların gayesi adına neyi ve neleri hatırlamamız gerektiğini ifade etmeye çalıştım.

Hatırlamanın olmuşa etkisi yoktur ama gelecekte olması kuvvetle muhtemel benzer olaylara karşı sağlıklı ve isabetli kararlar almamıza yardımcı olabilir.

Örneğin, Hatay başta olmak üzere depremin olduğu birçok yerde daha önce yapılmış uyarıların gereği yapılmış olsaydı, olmuşun çarpan etkisi bu denli büyük olmazdı.

Benzer uyarılar halen yapılıyor. İstanbul başta olmak üzere birçok ilde deprem seferberliği başlatılması gerektiğini herkes kabul ediyor. Sadece İstanbul’da 600 bin binanın acilen yıkılması gerekiyormuş. Ege Denizi'nde 2011-2012 yıllarındaki gibi benzer bir yoğun sismik hareketlilik yaşandığı haberlere yansıyor. Sorun bu yüzden “milli mesele” olarak etiketlendirilecek kadar mühim.  

“Unutmadık” paylaşımlarının içini dolduracak bir davranış değişikliğine gitmemiz son paragraf için de hayati önem taşıyor.

Bu vesileyle tekraren efade ediyoruz: Unutmadık, unutturmayacağız ama neleri unutmayacağımızı da bilmemiz icap ediyor.