Ahilik, 1150’li yıllardan 1850 yıllarına kadar Anadolu’da yaşayan Türk halkının sanat ve meslek alanında yetişmesi ile ahlaki yönden gelişmesini sağlamak amacıyla kurulan önemli bir meslek kuruluşudur. Bu sebeple Ahilik, bünyesinde bulunan sanat ve meslek mensuplarının çalışmalarını ve ihtiyaçlarını düzenleyerek önemli toplumsal fonksiyonları yerine getirmiştir.

Ahilik sözcüğünün, Arapçada “kardeşim” anlamına gelen Ahi’den veya Türkçede eli açık, cömert‚ yiğit, kahraman gibi anlamları bulunan Akı’dan türetildiği kabul edilmiştir.  Temelde Kur'an-ı Kerim'e ve Hz. Peygamber’in sünnetine dayanan prensipleriyle Ahilik, tasavvufta önemli bir yeri olan "Uhuvvet (Kardeşlik)” kavramını hatırlatmasından dolayı da hızlı yayılmış ve kalabalık kitleler tarafından kolayca kabul görmüştür.

Ahilik, ilk ortaya çıktığı dönemden itibaren sürekli gelişmiş ve kendine göre bir kısım temel ilkeler ortaya koymuştur. Ortaya konulan bu ilkeler, kurumsallaşmanın temelini oluşturmuştur. Nitekim Ahiliğe giriş şerbet içmek, şed veya peştemal kuşanmak ve şalvar giymekle gerçekleşirdi. Ahilik yapısı içindeki esnaf birlikleri; ustalar, kalfalar ve çıraklardan oluşmuştur. Çıraklıktan itibaren birlik içinde yükselmek için meslekî ehliyet ve liyakat şartı aranmıştır. Mesleğini iyi öğrenmediği sürece çırakların dükkân açmalarına izin verilmemiştir.  

Ahilik anlayışına göre bütün insanlar, eşya, tabiat ve dünya, Allah’ın bütün insanlığa bahsettiği emanetler olarak kabul edilmiştir. Dolayısıyla emek gücünün, tüketicinin kısaca insanın ve tabiatın sömürülmemesi, aralarında adalet ve denge ilkeleri korunarak bireysel ve toplumsal refah ve huzurun sağlanması esas alınmıştır. Ahilikte zengin ile fakir, üretici ile tüketici, emek ile sermaye, millet ile devlet yani toplumun bütün fert ve kurumları arasında iyi ilişkiler ve dengeler kurarak herkesin huzur içerisinde yaşaması hedeflenmiştir. Dolayısıyla Ahilik, üretmeden tüketmeye, ihtiyaç fazlasını tüketmeye, haksız rekabete, güçlünün zayıfı sömürmesine, haksız kazanç sağlamaya, insanları kandırmaya kısaca, ahlaki olmayan her türlü davranışa karşı olan bir düşünceyi temel bir ilke saymıştır.

Ahi Evran olarak anılan Nasırüddin Mahmut, 1204’te Anadolu’ya gelen ilk mutasavvıflar arasında yer almıştır. İslam dininin Türkler arasında yayılmasında etkili olan Ahi Evran, Azerbaycan’ın Hoy kasabasında doğmuş, ilk eğitimini de burada almıştır. Daha sonra eğitimini Maveraünnehir ve Horasan gibi ilim merkezlerinde sürdürmüş, Bağdat’ta dönemin meşhur âlimlerinden Fahreddin Razi’den fen ilimleri, Hoca Ahmet Yesevi’nin öğrencilerinden de tasavvuf dersleri almıştır. Ahi Evran, Asya’dan Anadolu’ya gelen ilk Türk düşünürlerinden biridir. Anadolu’nun Denizli, Kayseri ve Konya gibi şehirlerini gezerek insanlara İslam’ın güzel değerleri, iş, ticaret ve meslek ahlakı konularında öğütlerde bulunmuştur. Kayseri’ye yerleşen ve burada bir deri atölyesi kuran Ahi Evran’ın fütüvvet kültürüyle tanışması, dönemin önemli bilim ve kültür merkezlerinden Bağdat’ta Razi’nin öğrencilerinden Evhadüddin Kirmani ile karşılaşmasından sonra olduğu bilinmektedir.  

Ahiliğin Selçuklu Anadolu’sunda göçebe hayatından yerleşik hayata geçişi hızlandırması ve şehircilik üzerindeki olumlu katkıları yanında ekonomik yaşam üzerindeki etkileri de sonraki dönemde belirleyici olmuştur. Beylikler döneminden itibaren Osmanlılarda özellikle Konya, Kayseri, Sivas gibi gelişmiş kentlerin belli yerlerinde çeşitli sanat dallarında uzmanlaşan açık ve kapalı çarşılar yapılmıştır. Ahiler buralardaki dükkanlarında çalışmıştır. Ankara yoğun bir yün üretim merkezi olmuş, Karaman’da astar bezi, Sivas’ta aba ve iyi deri imal edilmiştir.

Aynı dönemlerde Batı dünyasında da çalışma hayatına dair örgütlenmeler mevcuttur. Ancak batıdaki Bizans loncaları, işverenler ve patronlar tarafından çalışanların çalışma hayatına dair bir takım fonksiyonlarını sağlamaya yönelik kurulmuştur. Buna karşılık Ahi birlikleri, ustalar arasındaki bir işbirliği olarak çalışanların ve tüketicilerin hatta toplumun ve tabiatın haklarını koruyacak bir sosyal güvenlik mekanizması şeklinde örgütlenmiştir.  

Osmanlılarda Ahilik teşkilatının toplumun örf, âdet ve geleneklerinden beslendiği de anlaşılmaktadır. Nitekim Anadolu örf, âdet ve geleneklerinde yaygın olan cömertlik, misafirperverlik, yiğitlik, Ahi teşkilâtı ile birlikte daha da kurumsallaşarak pekişmiş ve belirgin hale gelmiştir. Dolayısıyla nesilden nesile hayat içinde aktarılan bu gelenekler, İslam ile birlikte asla unutulmayan ve devamlılığı sağlanan bir toplumsal bilinç durumuna gelmiştir. Ahilikte dengeli, ölçülü ve ahlaki ilkelere bağlı olmanın yeri son derece önemlidir. Dünya ile ahiret işlerinde, kişisel ve toplumsal her türlü çabada ve ilişkide dengeli olmak, dengeyi korumak, Ahiliğin en belirgin özellikleri arasında yer almıştır. Bu açıdan Ahiler çatışmacı değil, dayanışmacı ruh yapısına sahip olmuşlardır.

Ayrıca Ahiliğe göre ahlakın olduğu yerde kardeşlik, eşitlik, özgürlük, sevgi ve adalet gibi özellikler ile dirlik ve düzenlikten söz edilebilir. Ahi Evran’ın teşkilatlandırdığı Ahilik kurumunun Osmanlı toplumunun her kesiminde ve her bölgesinde birçok alanda etkili olduğu görülmektedir. Gölhisar, Burdur, Lâdik, Milas, Konya, Niğde, Aksaray, Görele, Geyve, Yenice, Mudurnu, Bolu, Kastamonu, Sinop, Sivas, Erzurum, Gümüşhane, Tire, Manisa, Bursa, Balıkesir gibi bölgelerde Ahilere rastladığını, bu kurumun toplumsal hayatta önemli derecede etkin ve yaygın olduğu bilinmektedir.

Genç yaştan itibaren bireyi teşkilatın bir üyesi yapan kurum, öncelikle bireyin ahlaklı bir iş ve meslek sahibi olması için bir ustanın yanında çalışmasını sağlamış, topluma yararlı bir insan olarak yetişmesi için de dini, ahlaki ve mesleki eğitimini tamamlayıcı tedbirler almıştır. Ahilik kurumu, birey ve toplumu bir bütün olarak düşünmüş ve huzur ve mutluluğun öncelikle bireyde başlaması gerektiğinden hareketle vefa, doğruluk, cömertlik, güvenilirlik, tevazu gibi değerleri bireyin uyması gereken temel kurallar haline getirmiştir. Yalan, kin, nefret, kıskançlık, cimrilik, hırsızlık, zina, iftira, dedikodu gibi kötü alışkanlıkların da birey ve toplumu olumsuz etkileyen ve uzak durulması gereken zararlı davranışlar olarak kabul etmiştir. Osmanlı toplumunda önemli bir sosyal güce sahip olan Ahilik, esas olarak iş, meslek ve sanat alanında gelişmeyi amaç edinmiştir. Bu amacının gerçekleşebilmesi için de ahlakı ölçü alarak doğru çalışmayı ibadet kabul etmiştir.

Ahilik Teşkilatının toplumumuza kazandırdıklarını şöyle sıralayabiliriz:

-Ehliyet ve liyakat esas alınarak Milletimizin teşkilatçılık kabiliyeti uygulama alanına konulmuştur. Kendi içerisinde ehil olanların seçildiği bir sistem, yeni bir yönetim modeli uygulanmıştır.

-Ahilik sistemi, insanları ayrıştırmadan bir dayanışma ve kardeşlik modeli ortaya koymuştur.

-Ahilik Anadolu’ya gelen göçebe Türkmenleri işbaşında eğiterek insanların kaliteli ve üretici olmasını sağlamıştır.

-Ahiler kendilerine has bir eğitim modeli geliştirmişler; Ahi zaviyelerinde dini, tasavvufi eğitim vererek onların iyi bir Müslüman olmalarını sağlamışlardır. Ayrıca işbaşında eğitimle kaliteli üretimi sağlarken, gerektiğinde askeri eğitim de vermişlerdir.

-Ahiler, dünyada ilk defa kadın teşkilatı (Bâcıyan-ı Rum) kurarak, kadınları ahlaki ve mesleki alanda eğitmişlerdir.

-Ahiler, Anadolu’nun Türk ve Müslüman yurdu olmasında çok etkili olmuşlardır. Göçebe Türkmenlerin yerleşik hayata geçmelerinde, şehir hayatına intibaklarında öncü olmuşlardır.

-Ahiler, oluşturduğu ekonomik sistem ile helal kazancı, alın terini, dayanışmayı, kul hakkını, ahlâkı, kanaatkârlığı, çalışmayı, üretmeyi ve böylelikle Allah’ın rızasını kazanarak ahiret yurdunu kazanmayı esas almışlardır.

-Ahilik adabı yüzyıllar boyunca Anadolu Türk halkının milli karakterini belirlemiştir. Bugün Anadolu’daki misafirperverlik, komşuluk ilişkileri, birçok görgü kuralı, doğruluk, dürüstlük, yardımlaşma gibi yansımaları olmuştur.

-Ahiler oluşturdukları sosyal güvenlik sistemi ile âdeta “kimsesizlerin kimsesi” olmuşlardır.

-Ahiler Anadolu’nun vatan yapılmasında, İslamlaşmasında ve Türkleşmesinde kurdukları vakıflarla, yapmış oldukları şifahane, hamam, çeşme, han, medrese ve hayır kurumları ile etkili olmuşlardır.

-Osmanlı Devleti’nin kuruluş döneminde Kırşehir’den uç bölgesine giden Şeyh Edebali bir ahi şeyhi idi. Osmanlı’nın manevi mimarı olan Şeyh Edebali ve diğer ahiler sayesinde ahilik Osmanlı’nın kuruluşunda ve bir ‘cihan devleti’ olmasında temel dinamik olmuştur.

-Ahiler, Anadolu’da birliğin, beraberliğin, kardeşliğin mayasını oluşturmuştur.

Sivil toplum kuruluşları (STK’lar) bugünün gelişmiş toplumlarında “üçüncü sektör” olarak niteleniyor. Dünya genelinde kamu sektörü̈, özel sektör ve gönüllü̈ sektör (üçüncü sektör) olmak üzere üç temel sektör olduğu kabul ediliyor.

Ahilik kültürü gibi bir kültüre sahip olmamıza rağmen bugün geldiğimiz noktada gelişmiş ülkelerdeki sivil toplum yapılaşmasına özenmemiz ve onları örnek olarak göstermemizin hiçbir anlamı bulunmamaktadır. Her meslekte dayanışma ve birlikte hareket etme anlamında birçok örnekleri bulunan ve bünyemize uygun olan bu milli yapının yeniden ele alınarak güncellenmesi ve meslek hayatımızda uygulamaya geçilmesi önem arz etmektedir.

Çiftçi örgütlenmesindeki başarısız yapımıza da uygulanabilecek bir model olarak hayata geçirilmesi gerekmektedir. Saygılarımla…