2025 yılı Tarım ve Orman Bakanlığı bütçesi, kâğıt üstünde yüksek görünse de, çiftçilerin gerçek ihtiyaçlarına yanıt vermekten çok uzak. 438 milyar TL’lik bakanlık bütçesinin yalnızca 135 milyar TL’si tarımsal desteklere ayrılmış. Bu miktar ilk bakışta bir artış gibi görünebilir, ancak girdi maliyetlerinin hızla yükseldiği, mazot fiyatlarının üç yılda altı kat arttığı bir ortamda çiftçilerin gözünde “destek” anlamına gelmiyor.

Tarımsal destek miktarı kanunun gerektirdiği GSYH’nin yüzde 1’ine denk gelmiyor. Yasa gereği verilmesi gereken 615 milyar TL, 135 milyar TL’ye indirgenmiş durumda. Bu miktar, üreticiyi ayakta tutmak bir yana, yıllardır tarımdan uzaklaşan yüz binlerce çiftçiyi geri kazanmaya yetmiyor.

Sunumda uzun uzun başarı hikâyeleri anlatılıyor: Orman varlığı genişletildi, fidan dikildi, yangınlara daha hızlı müdahale ediliyor. Bu çalışmalar önemli, ancak tarımsal üretimde ciddi bir strateji değişikliğine gitmezsek ülke olarak temel gıda ihtiyaçlarımızı karşılayamaz duruma geleceğiz. Destekler yerinde sayarken çiftçilerin borç yükü katlanıyor, mazot, gübre ve ilaç fiyatları çiftçinin belini büküyor. Öyle ki, ithalata bağımlı hale geldiğimiz bu dönemde, tarımı desteklemek değil ithalatın önünü açmak öncelik olmuş gibi görünüyor.

Bir yandan tarımda kendi kendine yetme politikaları konuşulurken, diğer yandan yerel üretim gücünün daraldığı göz ardı ediliyor. Türkiye tarımında sürdürülebilirliği sağlamak için daha fazla teşvik ve uzun vadeli politikalar şart. Her yıl on binlerce ziraat, gıda, veteriner hekim gibi uzman mezun olurken, bu potansiyeli kullanmak yerine gençler işsiz bırakılıyor. Oysa bilgiye, uzmanlığa dayalı bir tarım politikası, tarımsal üretimde kaliteyi artırabilir.

2025 yılı bütçesiyle birlikte güçlü bir tarım ve bağımsız bir Türkiye iddiasını sürdürmek istiyorsak, bu destekler yeniden gözden geçirilmeli. Üreticinin yalnız bırakılmadığı, sürdürülebilir bir tarım stratejisiyle, gıda güvenliğimiz garanti altına alınabilir. Yeterli ve etkili destek, güçlü tarım, güçlü Türkiye anlamına gelir. Bugün alınmayan önlemler, yarın çözümü zor bir gıda krizine yol açabilir. Tarım sektörünü sadece rakamlarla değil, çiftçinin sesiyle de duymamız gerekiyor.