Her yıl aralık ayında olduğu gibi bugünlerde de herkesin konuştuğu mesele ne iç siyaset, ne dış siyaset. Ülkenin bugünlerdeki en önemli gündemi asgari ücret meselesi. Zira işin ucunda ekmek var, geçim meselesi var.
Çalışma hayatının yakından takip ettiği Asgari Ücret Tespit Komisyonu, 10 Aralık’ta işçi ve işveren sendikaları temsilcilerinin katılımıyla çalışmalarına başlayacak. İşçi, işveren ve hükümetten beşer temsilci olmak üzere 15 kişiden oluşan Asgari Ücret Tespit Komisyonunda, işçileri TÜRK-İŞ, işverenleri ise Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu (TİSK) temsil edecek.
Taraflar fikirlerini, düşüncelerini komisyona bildirecekler ve bir asgari ücret, yani tek bir kişinin geçimi için gereken minimum aylık miktarı belirlenmiş olacak.
Komisyonun, 31 Aralık gününe kadar bir karar vermesi gerekiyor. Ancak tahminim bugüne kadar olduğu gibi bu yıl da taraflar anlaşamayacak ve dışarıdan müdahale ile tartışmalı bir rakam ortaya çıkacak.
Peki, taraflar neden anlaşamıyorlar? Bir kişinin geçinebilmesi için aylık kaç paraya ihtiyaç olduğu sorunu kaç bilinmeyenli bir denklem ki bu konuda bir uzlaşı sağlanamıyor?
Çünkü çalışan veya patron 16 milyon kişiyi doğrudan; geri kalanımızın tamamını dolaylı olarak ilgilendiren asgari ücret meselesinde büyük bir “tanım” sorunu var da ondan.
Üzüm kelimesinden aynı şeyi anlayan işveren ile işçi, asgari ücret ifadesinden farklı şeyler anlıyor. Hükümet ise apayrı bir şey düşünüyor. Oysa bir şeyi doğru tanımlamak, doğru tarif etmek; anlamanın, anlatmanın ve müzakere etenin ilk adımıdır. Doğru tanımlayamadığınız hiçbir meselede anlaşamazsınız.
Sırayla kimin ne düşündüğünü kısaca yazmaya çalışalım.
İşveren kesimi, mümkünse herkesin aynı ve en düşük ücreti aldığı bir düzenden yana. İşverenlerin kahir çoğunluğu, çalışana en düşük ücreti vererek karını maksimize etmeye çalışır. Bu yüzden maliyeti düşürecek her türlü adım atılıyor ve genellikle duvarlara da, ulvi bir iş yapılıyormuş gibi, hatta teşekkür bekler gibi, “Bu iş yerinde asgari ücret ödenir” tabelası asılıyor. Bu nedenle patronların büyük kısmı, asgari ücretten anlaşılması gereken şeyin aslında belirlenmiş en düşük ücret olduğu gerçeğine gözünü kapatmış durumda. İşveren kesimin büyük çoğunluğu, bizce etik olmayan bu anlayış nedeniyle, herkese aynı ücretin verilmemesi gerektiği, asgari olanden değil ahlaki olandan yana olmak gerektiği anlayışından uzak duruyor.
Çalışanların asgari ücretten anladıkları ve bekledikleri ise apayrı. Asgari ücretli kardeşim, bu ücretle en az dört kişilik ailesini rahatça geçindirmeyi istiyor. Bu kapsamda kirasını ödemeyi, seyahatlerini otomobiliyle yapmayı, her yıl tatile gitmeyi, her hafta sonu alışveriş merkezlerinde mutlaka hamburger yemeyi ve ısmarlamayı, misafir ağırlamayı, hatta sinema, tiyatro ve kitap okumak gibi kültürel aktivitelerde bulunabilmeyi hak ettiğini düşünüyor. Asgari ücretli kardeşim, asgari ücretin sadece bir kişinin minimum geçimini sağlamayı hesaplayan bir tarife olduğu bilgisin haiz değil. Hatta bu ifadeleri duymak dahi istemiyor.
Sayısal çoğunluktan mıdır yoksa okur yazar bir millet olmadığından mıdır bilinmez ama çalışanların asgari ücret ifadesinden anladıkları bu düşünce toplumsal bir kabul görmüş gibi üstelik.
Piyasanın ise asgari ücretten anladığı tek şey etiket değiştirerek haksız kazanç sağlamak. Bu yüzden konu gündeme gelir gelmez etiketler değiştirilir, kazara tepki gösteren olursa “maliyet enflasyonu” gerekçesi servis edilir.
Hükümete gelince…. Çoğu yetkilinin konu ile ilgili anlayışı iki kelime ile tarif edilebilir. Fakirlikte eşitlik. Resmi makamlar biraz da bu nedenle iş verenden yana tavır takınmış gibi davranıyor. Çalışma Bakanı Vedat Işıkhan, “Şimdiden bir oran vermek Asgari Ücret Tespit Komisyonumuzun iradesine gölge düşürmemeli.” gibi orta yollu ifadeler kullanıyor.
Halbuki esas konu, asgari ücretin ne olacağı konusu değildir. Üstünlük ve fazla kazanç anlayışının hakim olduğu bir tartışmadan adil sonuç çıkmaz. Asgari ücrete zam ifadesi telaffuz edilir edilmez etiketlerin değiştirildiği bir ekonomik düzende, açıklanacak rakam ne olursa olsun yapılacak zammın hiçbir faydası da olmayacaktır.
Asgari ücretin kaç TL olarak belirleneceği sorusuna cevap aramaktan ziyade bir anlayış değişikliğine gidilmesi gerekiyor. Çalışanların refahı ve işverenlerin sürdürülebilir üretim kapasitesini de gözetecek bir dengenin sağlanması için asgari ahlak esas alınmalıdır. Ekonomi ahlakının her alanda çöktüğü günümüzde, kimse kusura bakmasın, “asgari ücret ne olmalı” sorusuna verilecek cevabın pek de kıymeti yok bizce.