Uzun yıllar boyu ülkemiz şap (dabak) hastalığıyla uğraşıp duruyor. Yine Kurban Bayramını geçirdik ve ardından şap hastalığı yurdun bir bölümünde ortaya çıktı. Hayvan sahipleriyle veteriner hekimleri bir hayli meşgul ediyor...
Virüsten kaynaklanan Şap’ın bilinen 7 türü vardır. İşin kötüsü bu yıl görülen tür “SAT2”suşu diğerlerinden çok daha patojen, yani daha fazla hastalık yapıcı özelliğe sahip. Bu tür çoğunlukla Afrika’da hastalık yaparken, ülkemizde daha önce hiç görülmeyen bir tür olarak karşımıza çıkmıştır. Aslında, kendi memleketimizde genelde A,O, C bazen de ASIA1 türleri daha sık görülür. Bu sebeple Tarım ve Orman Bakanlığı da bu belirtilen türlere göre aşı üretip kullandırmaktadır. Çiftçimiz de her yıl düzenli olarak 6 ayda bir şap aşısını yaptırmaktadır.
Ancak daha önce de belirttiğim gibi, bu tür diğerlerinden farklı olduğundan bu yıl bahar döneminde yapılan ilk aşılar da pek işe yaramadı. Hayvan ölümleri görülmeye başladı. Hastalığı atlatanlar ise belirtileri çok şiddetli geçirdiğinden çok büyük verim kayıpları yaşadı. Nihayetinde ortaya çıkan şap hastalığı ortalığı kasıp kavurdu ve hala birçok şehrimizde problem olmaya da devam ediyor. Bu defaki şapın tür tayini Bakanlık Laboratuvarlarında yapılıp, belirlendikten sonra, hızla yeni türe ait aşı üretilip sahada uygulanır olmuştur.
Ancak bu suş ilk defa görüldüğünden tüm hayvanlarda 21 gün arayla en az 2 doz yapılması gerekmektedir ki bağışıklık tam olsun. Yoksa yapılan tek doz aşı hastalığa karşı tamamen koruma sağlamıyor. Biz klinisyenler sahada bunu açık açık gözlemliyoruz. Yani tek doz aşı yaptıranlar sanki hastalık kendi sürülerine hiç bulaşmayacakmış gibi düşünebiliyor. Bu doğru değil. Eskiden ben aşı yaptırmıştım, benim hayvanlara bir şey olmaz diyen birçok üretici vardı. Ama şimdi öyle değil hayvanların kıymeti arttı insanlar yetiştirdiği bu canlıları da gözü gibi koruyor.
En küçük bir sorun yaşadığında da hemen veteriner hekimlere başvuruyor. Buna rağmen çetin ve ağır semptomlara yol açan bir şapla karşı karşıya olduğumuzdan ufak bir tedbirsizlik oldukça pahalıya mal olabiliyor. Anadolu’da hayvanlar çeşitli antibiyotikler, ağrı kesiciler ve dezenfektanlarla tedavi edilmeye çalışılıyor. Fakat uygulanan tedaviler kısmen başarılı olsa da, en güzel mücadele şekli hayvanlar hastalığa yakalanmadan önce aşı yapılmasıdır. Sizlere bu konuda bir uzman olarak benim de tavsiyem öncelikle aşıdır. Sakın tedaviye güvenip asla bir ihmale kapılmayın. Çünkü tedavi hem pahalı hem de ağır vakalarda çözüm olmuyor.
Bir diğer tavsiyem de şu olacak. Lütfen hayvanları hastalığa yakalanan kardeşlerimiz hemen aşağıdaki karantina tedbirlerini uygulasın:
-Başka insanların kendi ahırlarına girmesini engellediği gibi kendileri de başkasını ziyarete gitmesin,
- Eğer hayvanları aşı yaptırmadıysa en kısa sürede aşılanmalarını sağlasınlar,
- Ahıra girip çıkarken ayakkabı ve kıyafetlerini değiştirsin,
-Ahır giriş-çıkışlarında el ve ayakları, hatta tüm kıyafetlerini dezenfektanlarla temizlesin,
-Hayvanları günlük olarak sık sık kontrol edip, iştahsız, yüksek ateşli veya ağzından salya gelen, ağzı, tırnağı ve memesi yara olanları çabucak ayırsınlar,
-Hasta hayvanları sağlamlardan ayırıp farklı padoklarda bakım yapsınlar,
-Mümkünse sağlam ve hastalara ayrı ayrı bakıcıların bakması daha iyi olacaktır,
-Ahırı havalandırmaya özen göstersin, mümkün olduğu ölçüde sineklerle kuşları ahırlardan uzak tutacak tedbirler alsın,
-Hastalıktan ölenler olursa, lütfen dereye oraya buraya leşleri atılmasın, derhal gömülsün,
-Domuz, tilki vs. yaban hayvanlarının çiftlik etrafında dolaşmaları engellensin,
-Ahırda hastalık farkedilir edilmez derhal en yakın Tarım Müdürlüğüne bilgi verilsin ki hastalığa ait tedbirler yetkililerce alınıp, yayılması engellensin.
Son olarak, ülkemiz dâhil dünyanın birçok yerinde görülen ve ciddi ekonomik kayıplara yol açan bu hastalığın hızla ortadan kaldırılması için el ele verelim. Daha dikkatli ve daha titiz davranalım. Devlet millet sıkı tedbirler uygulayarak bu problemden çabucak kurtulalım.
Daha büyük dertlerin ve sorunların yaşanmaması dileklerimle…