Alfa-gal sendromu, son yıllarda özellikle bazı kene türlerinin bulunduğu ülkelerde, ortaya çıkan ve karmaşık bir alerjik problemdir. Bu madde inek, domuz ve koyun gibi hayvanların kas tabakasında, esasen kırmızı et ve bazı dokularda yer alan alfa-gal (galaktoz-alfa-1,3-galaktoz) adlı bir tür şekerdir. Hassas yapılı ve duyarlı olan insanlarda çok ciddi alerjiye sebep olmaktadır. Normalde allerji yapan maddelerin pek çoğu protein kaynaklı olduğu halde, alfa-gal allerjisi şeker kökenlidir.
Bu sağlık sorunu, ağırlıklı olarak Amerika Birleşik Devletleri'nde görülmektedir. Özellikle “Lone Star ve Amblyomma Americanum” adlı kenelerin ısırmasıyla kene tükürüğü içinde yer alan alfa-gal (α-Gal) adlı molekülün sığır, koyun ve domuz gibi hayvanlara bulaşması söz konusudur. Daha sonra α-Gal bulaşmış kırmızı et veya et ürünleri alerjik bünyeli kişilerce tüketildiğinde, bağışıklık sistemleri çok kuvvetli etkilenir. Devamında şiddeti ve süresi değişebilen çok ağır alerjik reaksiyon tablosu meydana gelir.
Uzmanlar bu sendromu tam olarak anlamaya ve altta yatan mekanizmaları detaylı bir şekilde incelemeye çalışmaktadır. Alfa-gal sendromunun semptomları kişiden kişiye değişkenlik gösterebilse de sıklıkla; yaygın alerjik reaksiyonlardan kurdeşen, kaşıntı ve deri döküntüleri görülür. Bu belirtiler genellikle kırmızı et ürünlerinin tüketiminden kısa bir süre sonra ortaya çıkar. Bazı durumlarda, mide bulantısı, kusma, ishal ve karın ağrısı gibi genel mide- bağırsak rahatsızlıklarında ortaya çıkan belirtilerden dolayı başka gastrointestinal hastalıklarla karışabileceğinden yanlış tanıya yol açabilir. Semptomların başlangıcı genellikle et yenildikten birkaç saat sonra gerçekleşir. Bu alerji ani reaksiyona neden olan klasik gıda alerjilerinden oldukça farklıdır. Semptomların şiddeti de büyük ölçüde değişkendir. Bazı kişilerde hafif rahatsızlık yaşanırken, diğerlerinde yaşamı tehdit eden anafilaktik şok gelişebilir.
Alfa-gal sendromunun teşhisi, hastanın tıbbi geçmişinin ve semptomların kapsamlı bir değerlendirmesiyle yapılır. Uzmanlar kesin teşhis için duyarlı kişilerde kanda spesifik IgE antikorlarının varlığını ölçen testleri isteyerek kişinin alfa-gal'e karşı hassas olup olmadığını öğrenebilir. Fakat kanda tespit edilen spesifik IgE antikorlarının varlığı geleneksel gıda alerjileri, böcek sokması alerjisi ve hatta bazı gastrointestinal hastalıklarda da görülebileceğinden yanlış teşhise sebep olabilmektedir. Hastalarda diyet kısıtlaması yapılarak etkin bir şekilde diğer alerjilerden ayırt etmek mümkündür.
Ayrıca, araştırmalar genetik yatkınlıkların ve çevresel faktörlerin de bu sendroma katkı sunabileceğini ileri sürmektedir. Alerjik aile geçmişi olan veya birden fazla kene ısırığı yaşayan kişiler daha yüksek risk altında olabilir.
Bu sendrom teşhis edilen kişilerde alerjik reaksiyonları önlemek için diyetlerinden kırmızı eti ve çeşitli memeli ürünlerini çıkarması gerekir. Buna yalnızca sığır ve kuzu eti değil, aynı zamanda jelatin ve belirli süt ürünlerinin de eklenmesi şarttır. Şiddetli reaksiyonlar ortaya çıkan hastaların olası anafilaktik şok tepkilerini önlemek için yanlarında bir oto-enjektörlü epinefrin taşımaları önerilir. Diyet değişikliklerinin ötesinde, hasta eğitimi ve farkındalığı alfa-gal sendromun yönetiminde kritik rol oynar. Etkilenen kişilerin tüketecekleri gıda etiketlerini dikkatlice okumaları zorunludur.
Alfa-gal sendromunun bir bireyin yaşam tarzı üzerindeki etkisi derin olabilir ve özellikle dışarıda yemek yeme veya seyahat etme gibi sosyal ortamlarda çok sayıda zorluk sunabilir. Güvenli yiyecek seçenekleri bulma zorluğu, yemekli toplantılar veya etkinlikler sırasında izolasyon hissine yol açabilir, bu da kaygıyı artırabilir ve sosyal damgalanma duygusu yaratabilir.
Bu sendromun keşfi, gıda alerjilerine olan bakışı bir daha gündeme taşımıştır. Artık insanların ne yediğini bilmesi ve yediği ürünlerin ne kadar sağlıklı olup olmadığını öğrenmesi zorunlu hale gelmiştir. Ülkemizde de artık herkesin temiz, sağlıklı, güvenilir ürünlere kolayca ulaşması ve tüketim bilincinin artması gereklidir. Ev dışında yemek yeme kültürü çalışan toplumlarda çok yüksektir. Aynı onlardaki gibi kendi memleketimizde de hazır yemek alışkanlığı üst seviyeye çıkmıştır. O yüzden ev dışında yediğimiz her ürünün hem kaliteli hem düzgün olması, beslenmemize ve sağlığımıza katkıda bulunması istenir. Canımızı tehlikeye atmayan bir yapıda olması şarttır. Tam da bu günlerde ülkemizde Tarım ve Orman Bakanlığınca taklit ve tağşiş yapan gıda işletmelerinin bir bir ifşası ne kadar dikkatli olmamız gerektiğini bir kez daha ortaya koymuştur. Şöyle bir bakıyorum da bizlere neler yedirmişler neler… Hele bir de kırmızı et seven biriyseniz bu yazdığım alerjik sendromu aman kulağınıza küpe edin derim. Baksanıza bu sendrom sadece Amerika’da görülmüş bizde nasılsa yok demeyin. Çünkü özellikle kırmızı ette iç üretim yeterli olmadığından ithal et almaktayız. Yukarıda belirttiğim keneler belki şu an ülkemizde bulunmuyor olabilir ancak yapılan ithalat az da olsa bu riskin olabileceğini aklımıza getiriyor. Bunu da hatırımızda tutmakta fayda var derim. Umarım böyle bir sorunla hiçbirimiz karşılaşmayız.