Bir Anadolu kasabasında, taşımalı eğitim gören öğrencileri taşıyan öğrenci servisinde asılı bir levha: ‘’ZABAĞNAN ZOR UYANIYOZZZ’’.
Çözebildiniz mi? Mahalli şive ile birazda ironi yapılarak yazılmış. ‘Sabahleyin zor uyanıyoruz!’ Öğrenci sayısı 40’ın altında kalan okullar kapatılmış ve taşımalı eğitime geçilmişti. Kapanan ve eğitime ara verilen okul sayısının 21 bin ’in üzerinde olduğu basına yansıyan haberlerden anlaşılmıştır. Yaz saati-kış saati, sabahın erken saatlerinde öğrencilerin okula gitmiş olması tartışmaları, konumuzun dışındadır.
(Resim 1 Öğrenci servisinde asılı levha (Foto F.H)
Tarım ve hayvancılık açısından üzerinde durmak istediğimiz konu, tartışmalı eğitim ile şehre taşınan öğrencilerin tarım ve hayvancılık kültüründen hızla uzaklaşmış olmalarıdır. Kırsal kesim bir taraftan boşalırken, genç kuşaklarda hızla tarımdan uzaklaşmaktadır.
Tarım ve hayvancılık bir kültürdür. Bazı şeyler küçük yaşlarda öğrenilir. Köyünde, kasabasında okula giden öğrenci, okul dönüşü çoğu kez ailesine yardımcı olmakta, ufak tefek yaptığı işlerle hem öğrenmekte, hem de alışkanlık kazanmaktadır. Örnek vermek gerekirse, meyve toplama, ağaca çıkma, tırmanma kültürü ilkokul çağında başlar, 20 yaşına kadar devam eder. 20 yaşından sonra ağaca çıkma kültürü oluşmaz. Birinin yardımı ile ağaca zorlanıp çıkarsa, ağaçtan inemez ve düşebilir. Hangi tür ağaçların dalları sağlam, hangi dallara basılabilir, bunlar yaşayarak öğrenilir.
Taşımalı eğitim ile şehre taşınan öğrenci tarım ve hayvancılık kültüründen kopmakta, uzaklaşmaktadır. Tarım yapacak genç insan kaynağı azalmakta, tarımsal üretimin devamlılığı açısından önemli bir risk oluşturmaktadır. İmkan bulabilen bazı aileler ise, çocuklarının gidip-gelmesi yerine kendileri şehre taşınmaktadır. Bu durumdan küçük aile işletmeleri zarar görmektedir. Günümüzde kırsal kesimde oturup evinde 2 inek besleyen aileler artık sütünü, yoğurdunu, peynirini bakkaldan satın almaya başlamıştır.
Öte yandan 12 Kasım 2012 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 6330 sayılı kanunla Büyükşehir Belediye sınırları il mülki sınırı olarak belirlenmiş, bu sınırların içinde yer alan köylerin tüzel kişiliği kaldırılarak mahalleye dönüştürülmüştür. Böylece 16.220 köy 1053 belde şehir olmuştur. Kırsal kesimde yaşayan nüfus oranının % 7’ler seviyesine düştüğü iddia edilmektedir.
İklimdeki dalgalanmalar, tabii afetler, hastalık ve zararlı salgınları, yüksek girdi maliyetleri gibi sorunlarla baş etmeye çalışan üreticiler, bir de insan kaynağı sorunu ile karşı karşıyadır. Hayvan yetiştiricileri 50-60 bin TL’ye çoban bulamamaktan yakınmaktadır. Çoban işinin Afgan’lı göçmenlere havale edildiği dillendirilmektedir. Yıllar önce Tarım Bakanlığı’nda hayvancılık ile ilgili bir toplantıda, TİGEM Eski Genel Müdür Yardımcısı değerli meslektaşım Zekeriya Herdem: ‘’Gelin çobanların sigorta primlerini Devlet ödesin, ileride çoban bulamayız’’ önerisinde bulunmuş, önerinin tebessümle karşılandığını bana anlatmıştı.
İnsan kaynağının yerli yerinde kullanılması gerektiği konusunda Eski DÜÇ Genel Müdür Yardımcısı rahmetli Necmettin Ülger’in bana anlattığı bir anıyı sizinle paylaşmak isterim. Dalaman DÜÇ Müdürü iken Fethiye’nin yaylalarından iri yapılı, güçlü kuvvetli iki kişi gelir. Bunlara okaliptüs ağaçlarını kestirir, ağır işleri yaptırır. Sonra pamuk toplama işi başlar, bunlara iş vermiş olmak için pamuk toplamaya gönderir. Bir günde toplayabildikleri kütlü pamuk sadece 13 kilogramdır. Pamuk üreticileri bilirler. Elle en başarılı pamuk toplayanlar 13-14 yaşlarındaki kız çocuklarıdır. Bir günde 80-100 kilogram kütlü pamuk toplayabilirler. Pamuk toplamada yevmiye değil, toplanan pamuk miktarına göre para ödenir.
Türkiye ekolojik üstünlüğü olan bir tarım ülkesidir. Zengin bir iklime ve toprağa sahiptir. Bunun farkında olmalıyız ve kıymetini bilmeliyiz. Geçmişte Seydişehir Alüminyum Tesisleri, İstanbul Boğaz Köprüsü gibi dev yatırımların bedeli, Ruslara portakal parası ile ödenmiştir. Dünyada 200 civarında Devlet vardır. Türkiye kendine yeterli (yağlı tohumlar hariç) 7 ülkeden biriyken, stratejik bir ürün olan buğday-arpa gibi tahıllarda giderek azalan ekim alanları ve üretimi ile daha önce ihracatçı bir ülke iken, ithalatçı ülke konumuna girilmiştir. Mercimek, nohut gibi önemli baklagil ürünlerinde de ihracatçı iken, ithalatçı konumuna girilmiştir. Buğday fazlası olabilen ülke sayısı dünyada iki elin parmaklarını geçmez. Uzun yıllar ekmeklik buğday fiyatları dünyada 130-135 dolar/ton, makarnalık (durum) buğdayları ise 150-160 dolar/ton bandında seyretmiştir. Yakın geçmişte üretim eksikliğinde ekmeklik buğdaylar 500-600 dolar/ton, Kanada makarnalık buğdayı ise 1000 dolar/ton fiyatlara tırmanmıştır. Hiçbir tarımsal ürünün üretimi asla ihmal edilemez! İnsanoğlunun bugünde gelecekte de ihmal edemeyeceği en önemli şey şüphesiz gıda üretimidir. Giyim/kuşamı erteleyebiliriz ama ekmek almadan, gıda maddesi tedarik etmeden hayatımızı devam ettiremeyiz. Toplumun huzuru, refahı, gıda maddelerinin enflasyonunun önlenmesi için ihmal edemeyeceğimiz şey tarımsal üretimdir.
BAZI ÖNERİLER
-Taşımalı eğitime geçilerek kapatılan okulların yeniden açılması, kırsal kesime dönüşü hızlandıracak, tarımsal üretim ve hayvancılık güçlenecektir. Tarım Bakanlığı bu konuda yetkilileri ikna etmek için gerekli çabayı göstermelidir.
-Küçük aile işletmeciliği teşvik edilmelidir. Küçük aile işletmelerinde üretilecek ürünler azımsanmamalıdır. Üreticilerin yakın pazarlarda piyasaya sürecekleri üretimleri ile enflasyonları önleyeceği gibi piyasa rekabetini de sağlayarak, tüketici lehine gelişmelere yardımcı olacaktır.
-Küçük aile işletmeciliğini teşvik ederken, işletme arazi büyüklükleri sınıflandırılmalı, 50 dekara kadar 50-100 dekar arası, 100-200 dekar arası ve 200 dekardan büyük şeklinde sınıflandırılmaya tabi tutularak kademeli destekleme yapılabilir. Küçük arazilere daha fazla destek verilerek ekim alanına kazandırılması sağlanabilir. Küçük arazi sahipleri verilen desteği yeterli bulmadığından ÇKS kaydı yaptırmamaktadır. 50 dekar arazisi olan işletme ile 1000 dekar arazisi olan işletme aynı oranda gübre ve mazot desteğinden yaralanmamalıdır.
- Kırsal kesimde olup, yasa gereği mahalle kapsamındaki yerlerde tarımsal üretim gerekleri ve statüsü yeniden tartışılmalıdır.
-Üreticiye yapılan bütün desteklemeler gözden geçirilmeli, destekleme miktar ve destek noktaları yeniden belirlenmelidir. 12 Kasım 1979’da kurulan rahmetli Süleyman Demirel 6.hükümetinin aldığı 24 Ocak kararları malumdur. Bu kararla gübre üretici desteklemeleri %56,1 iken, zaman içinde gittikçe azalmış, günümüzde %2-3 sevilerine düşmüştür. Gübre ve mazot gibi temel girdilerin desteklemeleri makul seviyede artırılmalıdır.
-Bazı ürünlerde üretici, maliyetinin altında veya maliyetinde ürününü satmak zorunda kalırken, tüketicilerde yüksek fiyatlarla bu ürünleri satın almaktadır. Bu yıl hayatın içinden yaşanmış bir örnek verelim. Kayısı ağaçları ilkbahar donlarından çok etkilenen bir bitkidir. Üretim merkezlerinde her yıl yeterli kayısı olmaz. Bu yıl ise iklim şartları nedeniyle bol kayısı olmuştur. Niğde’de meyve suyu fabrikaları kayısıyı 3,50-4 TL/KG’den satın almaştır. Bu bedel üretim maliyeti bir yana toplama işçiliğini bile karşılamamıştır. Aprikos (Iğdır) ve şekerpare gibi yüksek kaliteli bu kayısıları Ankara ve İstanbul’da tüketiciler 60-100 TL/ kg fiyattan satın almıştır.
(Resim-2 Sofralık Aprikos Kayısı Çeşidi) (Foto: F.H)
(Autumn Giant Erik Çeşidi, Foto: F.H)
Salçalık domates de kayısı ile aynı akıbete uğramıştır. Kayısıyı 3,50 liraya alan aynı fabrikalar elmayı 6,50-7,50 lira bandında satın almıştır. Hasat işçiliği dikkate alındığında bir işçinin maliyeti iki öğün yemek dahil 1300-1400 TL’dir. Bir işçi günde 200 kilogram kayısı veya 500 kilogram elma toplayabilmektedir.
Üreticinin maliyetine satış fiyatı ile tüketicinin yüksek fiyatla bu ürünü satın alması problemine ilişkin gerektiğinde gerekli kanuni düzenlemeler yapılmalıdır.
-İklime bağlı bazı hastalık ve zararlı etmenleri giderek artmaya devam etmektedir. Bir örnek olarak dış karantinaya da tabi Akdeniz meye sineğini söyleyebiliriz. Suptropik iklim zararlısı olan Akdeniz meyve sineği değişen iklim şartlarına uyarak Orta Anadolu bölgesine yerleşmiş ve bu yıl pek çok meyve türüne çok büyük zararlar vermiştir. Hastalık ve zararlı salgın problemlerine karşılık Bakanlık taşra teşkilatları eğitim, tuzak, biyolojik mücadele, ilaç vb. gibi konularda daha aktif görev almalıdır.
Netice olarak;
Tarım ve hayvancılık ürünleri ülkenin tüketim ihtiyaçlarını karşılayacak kapasitede üretilemez ise, gıda enflasyonunun da önlenemeyeceği gerçeği gözden uzak tutulmamalıdır.