Dr. Erhan EKMEN

Ülkemizde 150 yıllık geçmişi bulunan kooperatifçiliğin mevzuat ve sayı bakımından ele alındığında oldukça ileri olduğu söylenebilir. Bu kooperatiflerin ortak sayılarına ve piyasadaki aktiflik durumlarına bakılırsa bunun sadece iyi niyetli yaklaşım olduğu görülür. Yurdumuzda 3 Bakanlık bünyesinde, farklı kanunlarla, 38 farklı türde kooperatif kurulmaktadır. Halen; 50 binden fazla kooperatif ve 6,3 milyon vatandaşımız ortak bulunmaktadır. Bunlar arasında tarım sektöründeki kooperatiflerin istatistiki açıdan önemli bir yeri olduğu görülmektedir. Bunlar 2 ayrı Bakanlık bünyesinde, 3 farklı Kanuna göre, 8 ayrı faaliyet alanında kurulmaktadır ve toplam 12.828 adet Tarımsal Kooperatifi ve bunların ortağı 3.725.286 çiftçi bulunmaktadır. Bir de kooperatifler ile birlikte tarım sektöründe piyasada yaşam mücadelesi veren tarımsal amaçlı örgütleri hesaba katmak gerekmektedir. Bu durumda 4 Bakanlığın sorumluluğunda, 13 Kanuni dayanakla 18 farklı türde tarımsal amaçlı örgüt bulunduğu söylenebilir. Bu durumda tarımsal üretici örgütü sayısı 15.700’e yaklaşmaktadır. Tarımda Gelişmiş ülkelerde bu bir Örgüt Zenginliğidir. Bu zenginlik, ülkemizde piyasada örgüt kirliliği denilen bir yapıya dönebilmektedir. Bütün bu örgütlerin hepsi aynı anda girdi temini, üretim, işleme, depolama, pazarlama, kayıt tutma, desteklemeleri kullandırma, üretimi pazara göre planlama, sözleşmeli tarım, politika yapma gibi hemen her işi yapabilmeye gayret etmektedirler.

Bu kadar çok örgüt ve birçok görevin sahada herkes tarafından yapılıyor olmasının etkisiyle kooperatifçiliğin hemen her alanında birçok sorun bulunmaktadır. Literatürde Kooperatifçilikle ile ilgili yapılan bütün kongre, sempozyum, bildiri, araştırma, akademik yayın ve uzman makalelerinde sunulan sorunlar bir araya getirildiğinde yaklaşık 75 maddede toplanmaktadır. Bütün çalışmaların neredeyse %90’lık kısmını da bu sorunların tespiti oluşturmaktadır. Sonuç olarak yapılan çalışmaların çok küçük bir bölümünü çözüm bölümü oluşturmakta ve burada da çözüm hep Devlete atılmaktadır. Kooperatiflerin sorunlarını çözmesi için devlete özellikle 3 görev yüklenmektedir. Destekleme yapmak, Mevzuat çıkartmak, Sorumlu birim kurmak. Halbuki devlet bu 3 görevi de yaklaşık son 50 yıldır yapmaktadır. İşin enteresan tarafı, bunları yaptıkça sorunlar daha da artmıştır. Çeşitli krediler adı altında geçmişte binlerce destekleme yapılmış, milyarlarca Lira para harcanmıştır. Sonuçta hibeyi alan, kooperatif terk etmiş geride tabelası kalmıştır. Mevzuata deseniz birkaç Bakanlık sorumluluğunda kaç tane bağımsız kanun ve bunların altında uygulama yönetmelikleri, tebliğ, genelgeleri, yönerge bulunmaktadır. Hepsi neredeyse bir duvar büyüklüğünde kütüphane doldurmaktadır. Mevzuatı uygulayanların bu kadar çok hükmü bilmesi, takip etmesi zamanla imkansız hale gelmiştir. Sonuçta uygulayıcılar arasında kararların alınışı keyfileşmekte ve birbirinden farklılaşmaktadır. Bu nedenle uygulamada bir birimin siyah dediğine, diğeri beyaz diyebilmektedir. Bu nedenle artık daha fazla mevzuata ihtiyaç yoktur. Mevcutlar zaten fazlasıyla engel çıkartmaktadır. Bir diğer husus Kooperatif Bakanlığı -Genel Müdürlüğü kurulsun, sorumlu olsun, sorunları bizim adımıza çözsün gibi bir beklenti vardır. Ülke tarihi bu tip kuruluşlar ile doludur. Sonuç ortadır. Bu nedenle kooperatifçilikte en önemli sorun zihniyet sorunudur.

Kooperatifçilikte öncelikle zihniyet değişikliği gereklidir. Bir benzetme yaparsak; kooperatif “çok fonksiyonlu çakı” gibidir. Uzman bir kişinin elinde hayat kurtaran bir alet olabilir. Eğer çakı bir işe yaramıyorsa; kullanan kişi ya ne kullandığını bilmiyordur, ya beceriksizdir, ya da daha kötü bir durum vardır. Çakı misali sektörün her alanında bütün sorunların çözümünde harika işler çıkartabilecek bir kooperatifleri kullanılamadığı için çöp olarak nitelemek yanlıştır. Eğer biri size, kooperatifler çöplüğünden bahsederse, çözümü devletten beklerse; bu kişilerden uzak durun. Ya ne dediğini bilmiyordur ya da kötü niyetleri vardır.

Bu kötü niyet konusunda bazı çevreleri kızdıracak bazı açıklamalarda bulunmak istiyorum. Bu niyetleri sahip olan çevreleri çiftçinin güçlenmesini istemeyen politik güçler, çiftçinin işçi gibi çalıştığı sistemleri savunanlar, mevcut durumdan çıkar ve pozisyon elde edenler şeklinde sıralayabiliriz. Bu son grubu da kendi aralarında alt gruplara ayırabiliriz. Yıllardır bir kuruluşta çalışmalarına rağmen sıfır iş sıfır hata prensibi ile kalem oynatmadan, yenilikleri öğrenmeden maaş alanlar ya da bir kooperatifte başkanlığı aldıktan sonra bu pozisyonlarını ölünceye kadar korumak isteyenler şeklinde izah edebiliriz. Ama son zamanlarda tarımın ve kooperatiflerin moda olmasıyla bir grup daha türedi ki bunlar sektöre kalıcı tahribatlar bırakıyorlar. Bazı belediyeler, siyasi partiler ve tuzu kuru olanların kurdukları dernekler, kadınların ve ya çiftçilerin adını kullanarak sosyal itibar kazanmaya çalıştıklarını görmekteyiz.

Burada zihniyet değişikliği ile ilgili bir diğer husus ise; tarımın hangi alanında çalışıyor olursak olalım; mevcut çözüm önerilerimizin sahada çiftçi ve diğer paydaşların katılımı olmadan başarılamayacağını altın kural olarak benimseyelim. Sorunu yaşayanların çözüme yönelik uygulamaları sahiplenebilecekleri organizasyonel yapının öncelikle ve ağırlıkla kooperatifler olduğunu kabul edelim. İçinde kooperatif olmayan bir çözümün başarısızlığa mahkum olduğunu ön koşul olarak görelim.

Bu zihniyette değişim sağlanabilirse ve toplumdaki en büyük gücün kooperatifler altında örgütlenerek sağlanabileceği fark edilebilirse; sorunlar kısa sürede çözüme ulaşacaktır.