CHP Bursa Milletvekili ve aynı zamanda ziraat mühendisi olan Orhan Sarıbal, Anadolu İzlenimleri TV ekranlarında yayınlanan Anadolu’da Tarım adlı canlı yayın programına konuk oldu.  Sarıbal, programda iklim yasası, çevre suçları, karbon sözleşmesi ve Türkiye’nin tarım ve doğa politikalarına dair önemli açıklamalarda bulundu.

TBMM'de Vekiller Ekrem İmamoğlu İçin Ayakta! TBMM'de Vekiller Ekrem İmamoğlu İçin Ayakta!

İklim krizinin etkilerinin her geçen gün daha da hissedildiğini vurgulayan Sarıbal, Türkiye’nin bir iklim kanununa ihtiyaç duyduğunu ancak bu ihtiyacın mevcut tasarıyla karşılanamayacağını belirtti. “Türkiye’nin bir iklim kanununa ihtiyacı var ama bu kanun böyle olmaz” diyen Sarıbal, kanunların ancak toplumun tüm kesimleriyle tartışılarak, katılımcı bir süreçle hazırlanması gerektiğini vurguladı.

“Eko-Kırım Yasası Öncelikli Olmalı”

Sarıbal konuşmasında çevreye karşı işlenen suçların yaptırımlarla düzenlenmesi gerektiğini ifade ederek, “Çevre, iklim, doğa, tabiat… Bunlara karşı işlenecek suçların adını koyup bir eko-kırım yasası yapmamız lazım” dedi. Eko-kırımın, doğaya zarar veren her türlü faaliyeti kapsaması gerektiğini belirten Sarıbal, bu suçların net bir şekilde tanımlanıp, ilgili mahkemelerde karşılık bulması gerektiğini ifade etti.

“Ben bir iş yaparken, onun bana ödeteceği bedeli bilmem lazım. Bir yanlışı yaparken, onun bedelini ödeyeceğimi kamu yararı adına bilmeliyim” diyen Sarıbal, eko-kırım yasasının hayata geçirilmesiyle birçok sorunun önüne geçileceğini savundu.

“İklim Yasası Katılımcı Süreçle Hazırlanmalı”

İklim kanunu tasarısının meclise sunuluş sürecini eleştiren Sarıbal, bu yasanın ilgili sivil toplum kuruluşları, meslek odaları, çevre örgütleri ve akademik çevrelerin görüşleri alınmadan hazırlanmasının büyük bir eksiklik olduğunu söyledi. “Şu anda gelen iklim kanunu usulen hiçbir şekilde meslek odaları, sivil toplum örgütleri, akademik odalar ve çevre örgütleri tarafından tartışılmamış bir teklif” diyen Sarıbal, bu haliyle kanunun meclise sunulmaması gerektiğini vurguladı.

2026 Karbon Sözleşmesi ve Türkiye’nin Geleceği

Sarıbal, konuşmasının devamında 2026 yılında yürürlüğe girmesi beklenen ve Avrupa Birliği’nin öncülüğünde şekillenen karbon sözleşmesine de dikkat çekti. Türkiye’nin karbon piyasasına uyum sağlamaması halinde ithalat ve ihracat alanında ciddi engellerle karşı karşıya kalacağını belirten Sarıbal, bu nedenle iş dünyasının talebiyle hazırlanan mevcut iklim kanunu tasarısının, sadece ekonomik çıkarlar gözetilerek düzenlendiğini savundu.

“Bu karbon sözleşmesi içerisine dahil değilseniz, ülke olarak ithalat ve ihracat konusunda eliniz kolunuz bağlanabilir. Türkiye’den bu alışverişi yapamayacaklar. Bu yüzden bu kanun, iş dünyasının talebiyle hazırlanmış” diyen Sarıbal, iklim yasasının asıl amacının karbon salınımını minimize etmek olduğunu hatırlattı.

“Büyüme Değil, Kalkınma Modeli”

Karbon salınımını dengelemenin iki temel yolunun olduğunu belirten Sarıbal, bunlardan birinin karbon yutak alanlarının artırılması olduğunu söyledi. Ormanların, meraların ve doğal alanların korunup genişletilmesinin önemini vurguladı. Diğer yolun ise kirli sanayi ve fosil yakıt kullanımını azaltacak politikalar geliştirmek olduğunu belirten Sarıbal, kalkınma modeline dikkat çekti:

“Büyüme demek cironuzu artırmak demektir. Daha fazla ihracat, daha fazla satış… Ama bu yapılan üretim yaşam kalitesini, çevresel duyarlılığı, sosyal kalkınmayı arttırmıyorsa bunun adı kalkınma değil. Bizim ihtiyacımız olan şey, bütüncül bir kalkınma modelidir.”

Orhan Sarıbal’ın bu açıklamaları, hem çevre politikaları hem de Türkiye’nin tarımsal ve iklimsel gelecek stratejileri açısından önemli bir tartışma başlattı. Sarıbal, konuşması boyunca çevreye, doğaya ve insana duyarlı, bilimsel temelli ve katılımcı bir yasa sürecinin gerekliliğine dikkat çekti.