Son zamanlarda sıklıkla tarımım geleceğine ilişkin politik ya da ticari amaçlı çeşitli görüşler ileri sürülüyor. Bilimsel temeli tartışmalı bu iddiaların neredeyse tamamında ortak olan bir endişe var. Yakın bir tarihte su kıtlığı yaşanacağı ve bu nedenle ülkeleri büyük kaosların hatta Dünya’yı su ve gıda savaşlarının beklediği söyleniyor. Bu kaygılar gerçekten doğru olabilir mi diye mevcut durumu irdelemek, sonra da muhtemel ihtimalleri düşünmek lazım.
Öncelikle mevcut durumumuzda bütün canlıların hayatta kalmak için mutlak ihtiyaç duydukları suyun, doğada rahatlıkla ulaşılabilen bir şey olmadığını tespit edelim. Yeryüzündeki suyun ancak %3’ünün canlıların kullanabileceği niteliktedir. Bu durum doğada suya ulaşmak için bütün canlılar arasında güçlü olanın diğerini yok ettiği hiç bitmeyen bir savaşa neden olmaktadır. İnsanlar için de geçerli bu durum, suyun olduğu yerde tarımla başlayan medeniyetlerin kuruluşuna ve hemen ardında da savaşlara sebep olmuştur. Bir de buna sudan geçen bulaşıcı hastalıklar karşısında kalınan çaresizlikleri eklersek; hayat kaynağı suyun paylaşılamadığında ölümüne mücadelelere neden olduğunu söyleyebiliriz.
On binlerce yıldır süregelen bu durum, şimdi yeni bir tehlike ile karşı karşıyadır. Küresel ısınma ve iklim değişikliğinin kaçınılmaz sonuçları kısa süre sonra daha da artacak ve etkisi bundan öncekilere göre çok daha ağır olacaktır. Uzun süre kalıcı olacağı görülen bu yeni tehdit karşısında insanların ortak bilinç ve akılla birlikte çalışması gerekmektedir. Değilse, yeniden şekillenmekte olan dünya düzeni geçmişte olduğundan çok daha acımasız bir şekilde karşımıza çıkabilir.
Elimizdeki tek kozumuz bilimsel gelişmeler ve yüksek teknolojiye dayalı teknik tarımsal üretim sistemleridir. Bu sistemler sayesinde doğa ile uyumlu, kıt kaynakların korunarak kullanıldığı ve belki de en önemlisi adil paylaşımın sağlanabildiği bir düzen oluşturabilir. Bunun için ülkelerin özellikle de aynı su kaynaklarını kullanan komşu ülkelerin birlikte çalışabilmeleri gerekiyor. Bu kapsamda biz de öncelikle komşularımızla ve bölge ülkeleri ile dostluğa dayalı ilişkiler kurmalı ve işbirlikleri yapmalıyız. Ülkemiz, su alanında hayata geçirdiği büyük projeler, yetişmiş insan kaynağı ve derin bilgi birikimi sayesinde bölgesinde su yönetimi konusunda öncü konuma gelmiştir. Bu itibarla edindiğimiz bilgi ve tecrübeleri paylaşmak üzere dünyanın farklı coğrafyalarından gelen uzmanlara su alanında eğitim, teknik destek verilmektedir.
Bu çalışmaların güzel bir örneği olarak, Ortadoğu’da Mavi Barış (İngilizce olarak: Blue Peace in the Middle East) Girişimi verilebilir. Suyun çatışma kaynağı yerine işbirliği aracı olması vizyonuyla bölgesel bir Girişim olarak 2009 yılında Irak, İran, Lübnan, Ürdün ve Türkiye’nin katılımlarıyla kurulmuştur. Girişimin çok taraflı işbirliği ile geliştirilmesi ilkesi benimsenmiştir. Üye ülkelerin kararları doğrultusunda Girişim Koordinasyon Ofisi görevi, Tarım ve Orman Bakanlığının bağlı kuruluşu olan Türkiye Su Enstitüsü (kısa adıyla SUEN) tarafından yürütülmektedir. Ayrıca üye ülkelerden temsilcilerin de yer aldığı girişimin Politika Danışma Kurulu Başkanlığını Ürdün Prensi Hasan Bin TALAL, Yönetim Komitesi Başkanlığını ise ülkemiz üstlenmiştir. İlk çalışma konusu, Ortadoğu’da su kaynaklarının yaklaşık %80’inin tarımda kullanıldığı dikkate alınarak, “tarımda su kullanım verimliliği” olarak belirlenmiştir.
Proje kapsamında tarımda kullanılan suyun tasarruflu kullanımı ile ilgili mevcut durum değerlendirmesi ışığında çözüm önerileri ve iyi örnekler masaya yatırılmakta, kapasite geliştirme çalışmalarına yer verilmekte ve proje sonunda Ortadoğu ülkelerinde karar vericilerin kullanımına yönelik stratejiler geliştirilmektedir. Bu çerçevede, kapasite geliştirme faaliyetlerinin ikincisi “Tarımda Su Verimliliğinin İyileştirilmesi için Modern Yaklaşımlar” temasıyla 11-15 Ekim 2021 tarihlerinde İzmir’de düzenlenmiştir. Tarım ve Orman Bakanlığının Uluslararası Eğitim ve Araştırma Merkezi (UTAEM)’nde gerçekleştirilen eğitime Irak, Lübnan, Suriye, Türkiye ve Ürdün’den tarımsal sulama konusunda çalışan uzmanlar katılmıştır. Eğitimde ülkemiz uzmanlarınca katılımcılara detaylı bilgilendirmeler yapılmış, ülkemizdeki sulama uygulamalarının yerinde görülmesi maksadıyla yakın çevredeki sulama alanları ziyaret edilmiştir. Katılımcılar da kendi ülkelerdeki uygulama ve tecrübeleri paylaşmıştır. Programın kapanış bölümünde bölgede tarımsal sulama verimliliğinin artırılması için geleceğe dair yapılabilecek işbirliği adımları tartışılmıştır.
Dünya genelinde artan su talebini kısıtlı su kaynakları ile karşılayabilmek için öncelikle tarımla uyumlu çözümler üzerine odaklandığı bir dönemde ülkemizin önderliğinde bölgemizde su kaynakları yönetimiyle ilgili bu tip projelerin yapılması gelecek açısından çok önemlidir. Elbette alması pahalı, anlaması zor, uygulaması zahmetli, takibi yorucu olan bu çalışmaların benimsenmesi ve yaygınlaşması bakımında katılımcı su yönetimi gereği başta kooperatifler olmak üzere su kullanıcı örgütlerin de bu tip çalışmalara katılımlarının sağlanması gerekmektedir. Bu örgütler arası işbirliği olanaklarının arttırılmasıyla yeni pazar imkanlarının oluşacağı ve Girişimin ileri boyutlara ulaşacağı şüphesizdir. Herkesin birlikte kazanacağı, böylelikle barışın beraberce tesis edileceği bu tip proje ve girişimlerin genişleyerek artması gerekmektedir.
Ülkemizin tarımsal üretim potansiyelinin devamlılığının sağlanması ve avantaja çevrilmesi, bölgemiz açısından büyük stratejik öneme sahip mevcut su kaynaklarımızın en iyi şekilde kullanılmasına ve korunmasına yönelik tedbirlerin alınmasına bakımından böyle sudan barış hareketlerini geliştirilerek arttırmalıyız.