ŞİKAYET BÜROLARI ÇÖZÜM ÜRETİYOR MU?

Osmanlıda, II. Abdülhamit döneminde sabırlı kişiliğiyle tanınan Marko Paşa isminde bir Rum hekim varmış. Abdülhamit, Marko Paşayı Meclis-i Ayan üyeliğine atamış ve ahalinin dilekçelerine bakma görevi vermiş. Marko Paşa, bu görevde epey kişiye kulak vermiş, dertlerine kafa sallamış.

Abone Ol

Ahaliyi dinlermiş Mako Paşa ama kimsenin derdine de derman olmazmış. O yüzden “Git derdini Marko Paşa'ya anlat” diye bir deyim türemiş.

Hala kullanıyoruz bu deyimi. Çünkü o günden bugüne değişen bir şey yok. Marko Paşa öleli yıllar oldu ama onun yerini kurumsal şikayet büroları aldı.

Siz hiç herhangi bir konuda herhangi bir birime şikayette bulundunuz mu hayatınızda? Bulunmuşsanız bu yazıyı okumayın. Çünkü okuyacaklarınızı zaten yaşamışsınızdır. Bulunmamışsanız lütfen kendinizi yormayın, herhangi bir girişimde bulunmayın, asabınız bozulmasın. Çünkü kuvvetle muhtemeldir ki aşağıda okuyacaklarınızı yaşayacaksınız.

Hak arama çalışmalarında neler oluyor, anlatayım.

Bir şikayet formu doldurmuşsanız bir süre sonra elektronik postanızdan bir cevap alırsınız. Derdime bir derman bulunmuştur diye sevinmeyin hemen. Önce biraz durun ve yaşayacağınız şok dalgasına hazır olun. Okumaya başladığınız metni anlamadığınızı fark etmekle başlar hayal kırıklığınız. Çünkü mevzuat bilgisine sahip değilseniz bu metni bir okuyuşta anlamanız mümkün değildir. İnanın sadece avukatların anlayabildikleri mahkeme kararlarına benziyor o cevap metinleri. Üç kez okuduktan sonra kafanızda bir şeyler oluşursa derin bir sessizliğe gömülürsünüz. Çünkü zar zor çözebildiğiniz o metnin şifreleri, size adeta “otur oturduğun yerde” mesajı vermiştir.  

Siz hayal kırıklığınızla başbaşa kalırken, bürokrasi size cevap vermiş olmanın huzurunu yaşamaktatır. Çünkü onlara göre size cevap verilmiştir. Yani siz adam yerine konuldunuz. Oysa sorun devam etmektedir. Lakin siz şikayetinizle başbaşasınız.

Efendim; şikayet bürolarında çalışan personelin bilgisayar klavyesinde en çok bastığı tuş “Kopyala” ve “Yapıştır” tuşlarıdır. Çünkü bu görevliler - çok az istisna ile –  vatandaşın şikayet dilekçelerine cevap olarak yönetmelik ve tüzükleri kopyalayıp yapıştırarak mesai doldururlar.

Ayrıca bu metinler bürokratlar tarafından genellikle anlaşılmayan bir üslupla yazılmıştır. Adına yönetmelik ve tüzük dedikleri bu metinlerin dayandıkları kanunlar da maalesef hayatın olağan akışı içinde uygulanabilirliği mümkün olmayan düzenlemelerdir.

Eski siyasetçiler bu metinlere Mevzuat Hazretleri derdi. Memurların her şeye “hayır” cevabı olarak kullanabildikleri keskin kılıç, açılması mümkün olmayan kilit gibidir Mevzuat Hazretleri.  O yüzden diyorum ki; siz siz olun, birilerini veya bir sorunu bir yerlere şikayet etmeyin, boşu boşuna formlar doldurmayın, telefonlar etmeyin, gelecek güzel bir haber hayali kurmayın, yani mevzuat hazretlerine toslamayın.

Hak arama bilinci bir toplumun medeniyet seviyesi bakımından gelmiş olduğu yer hakkında fikir veren önemli kriterlerin başında gelir. Çünkü hak aramak için yüksek bir bilinç gereklidir ve bu değere sahip insanlardan müteşekkil bir topluma ileri medeniyet üretmiş gözüyle bakılır.

Bu bakış açısıyla hareket edilmiş olmalı ki yıllar önce kurumsal şikayet yapılanmasına gidilmişti ülkemizde. Bugünkü iktidarın ilk yıllarıydı. Parti genel merkezi ile il başkanlıkları ve bakanlıklar arasında bir iletişim ağı oluşturuldu. Yapıya AKİM ismi kondu.

Bu birim kurulduğu yıllarda iyi iş yaptı. Görevliler “Koşulsuz Vatandaş Memnuniyeti” ilkesiyle çalışıyor, vatandaşın her türlü başvurusunu bakanlıklar nezdinde takip ederek olumlu veya olumsuz neticesiyle vatandaşa onun anladığı dille dönüş yapıyorlardı. Vatandaş için adeta ücretsiz avukat gibi çalışan; kanun, yönetmelik ve tüzük dilini değil, vatandaşın kullandığı lisanla konuşan AKİM’in performansı kamu kurumlarının da dikkatini çekmişti. Başta Sağlık Bakanlığı ve belediyeler olmak üzere birçok kurumda benzer birimler oluşturuldu. Günümüzün en bilinen kurumu olan CİMER, bu yapılanmanın bir devamı ve sonuncusudur.

Ancak bu birimlerin hiçbiri murad edilen neticeyi vermedi. Çeşitli sebeplerle bozulmalar başladı ve anlattığım noktaya gelmiş olduk.

Hak arama kültürü gelişsin, insanlar yönetime görüş ve düşünceleriyle ortak olsun, demokrasi gelişsin gibi düşüncelerle iktidarın ilk yıllarında yaptığı başlangıçtan bir sonuç alınamadı. Geldiğimiz noktada kişisel görüş veya öneride bulunmak zaten kimsenin haddi değil. Ancak vatandaşın hak kaybına uğramaması için kalıcı bir çözüm mekanizmasının da kurulması gerekmiyor mu?

Geçtiğimiz hafta, Meclis’te bu konuda umut verici bir gelişme yaşandı. Bilenler bilir, yasama organı Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde de bir şikayet birimi var. Adı da TBMM Dilekçe Komisyonu. Bu komisyon bünyesinde, Türkiye'de Finansal Okuryazarlığın Yaygınlaştırılması ve Düzeyinin Artırılması Alt Komisyonu ismiyle yeni bir çalışma grubu oluşturulmuştu. Tüketici hakları konusunda neler yapılabileceği konusunda çalışmalarını sürdüren Alt Komisyon, geçtiğimiz hafta Ticaret Bakanlığı bürokratlarını dinledi. Komisyona sunum yapan Ticaret Bakanlığı Tüketicinin Korunması ve Piyasa Gözetimi Genel Müdürü Avni Dilber, Tüketici Şikayet Platformu oluşturacaklarını bildirdi.

Hak arama, şikayetlere çözüm bulma vesaire… Durum pek iç açısı değil ama umudumuzu da kaybetmek istemiyoruz. Alıcı ile satıcıyı bakanlık üzerinden buluşturma yöntemiyle çalışacak platform işe yarar mı, derde derman olur mu, hep beraber göreceğiz. Belki vatandaşın doğru bilgilendirilmesine ve Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun'a dayanılarak çıkarılan bazı yönetmeliklerin uygulanmasına katkısı olur.

{ "vars": { "account": "G-E7JE8FH3KL" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } }