Ülkemiz, 6 Şubat 2023 tarihinde meydana iki deprem ile sarsıldı. Merkez üssü Kahramanmaraş Pazarcık İlçesi olan 7,7 şiddetindeki depremin yıkıcı etkisi ve şoku yaşanırken saat 13.24’te Kahramanmaraş Elbistan merkezli 7,6’lık ikinci deprem ile bir kez daha yıkıldık. Fiziki olarak on ilimizi etkileyen felaket, milletçe hepimizin yüreğini paramparça etti! Yaşanan acının tarifi yok, on binlerce canımızı enkazın altında kaybettik! Hayatını kaybeden bütün canlarımıza Allah’tan rahmet, milletimize başsağlığı diliyorum.
Deprem; güneşin doğması, yağmurun yağması, rüzgârın esmesi kadar doğal bir olayken, normal olmayan bunu bilerek, bu gerçeğe uyumlu yaşamamak! Deprem önlenemez ancak tıpkı diğer doğa olaylarında olduğu gibi uyumlanmak ve önlem almak mümkün. Bilim insanları yıllardır bu gerçeğin altını çizerken, hadi duymadık/önemsemedik, yaşadığımız onca felaketten neden ders çıkarmadık?
Evet, dünyada eşine az rastlanır bir felaket,
Evet, aynı gün aynı yörede iki büyük depremin yaşanması ve çok büyük bir coğrafi alanı ile 13.5 milyon insanı direk etkilemesi felaketin boyutunu arttırdı,
Evet, iklim koşulları zorlayıcıydı, hepsi kabul!
Bugün sizlerle kabul edilemez yönlerinden kırsal boyutunu paylaşacağım.
Orda bir köy var uzakta
O köy bizim köyümüzdür.
Gezmesek de, tozmasak da
O köy bizim köyümüzdür.
Orda bir ev var, uzakta
O ev bizim evimizdir.
Yatmasak da, kalkmasak da
O ev bizim evimizdir.
Orda bir ses var, uzakta
O ses bizim sesimizdir.
Duymasak da, tınmasak da
O ses bizim sesimizdir.
ORDA BİR KÖY VAR UZAKTA diyordu şiir, hatta TRT Çocuk Korusunun seslendirdiği bir şarkı… 1927 yılında Ahmet Kutsi Tecer bu mısraları kaleme alırken, muhtemelen sılaya özlemi anlatmak istemiştir. Ben ise ne zaman bu dizeleri tekrarlarken bulsam kendini, kaderine terk edilmiş, gidilmeyen, görülmeyen, sesi duyulmayan köyler vardır memleketimin yoğun gündeminin satır arasında.
Deprem Felaketinin günlerce konuşulacak, yazılacak birçok yönü var elbette. Depremden etkilenen köylerimize günlerce gidilemedi! Hem köylülerimiz hem de ilk depremden sonra köylerine giden vatandaşlarımız çok büyük acılar yaşadı ama biz günler sonra ulaşabildik. Merhum Vali Recep Yazıcıoğlu, gidemediğin yer senin değildir, derdi. O köy bizim köyümüz, biz oraya geç kalmadan gitmek için neler yapacağız, onlara odaklanalım, kaybedecek zaman yok!
Eğer yaşadığımız bu büyük felaketten bazı dersler çıkartacaksak bunlardan biri de “uzaktaki köyü” yakınlaştırmaktır. Köyün adı bakanlıktan silindi (Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı) Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü lağvedildi, Büyükşehir Yasası ile köyler mahalle yapıldı! AFAD teşkilatlanmasında da maalesef “köyün” adı yok. Acilen başta Tarım ve Orman Bakanlığı teşkilat yapısı olmak üzere AFAD gibi kuruluşlarımızda köylerimize özel birimler oluşturulmalıdır. Eğitim, sağlık, afet ve acil durumlar başta olmak üzere kırsalda yaşayan insanlarımızın sosyal ihtiyaçlarını/refahını önceleyen bir anlayışa ihtiyaç var. En kısa sürede böyle bir kurumun hayata geçirilmesi için her birimizin duyarlılıkla bu konuyu gündemde tutması son derece önemli. Özellikle tarım alanında faaliyet gösteren, söz söyleyen STK’lar, Akademisyenler, gazeteciler başta olmak üzere herkesin hassasiyetle dillendirmesi gerekmektedir.
Bizleri doyuran, üreten, gıda güvencemizin teminatı olan çiftçilerimize geç kaldık. Köylülerimiz ile birlikte hayvanları da enkaz altında kaldı, kurtarılan hayvanlar da günlerce aç kaldı. Devlet Millet elbirliği ile elbette yaraları sararız ama kaybettiğimiz canlar geri gelmez, yarım kalan öyküler, parçalanmış hayatlar birer yürek sızısı olarak içimizi yakmaya devam eder.
Bir kez daha bütün milletimize başsağlığı diliyorum. Bir daha böylesine yıkımlar yaşamamak için çıkardığımız derslerin somut ve kalıcı adımlara dönmesi dileğiyle…