Kırsal bölge ve kent nüfusunun dengeli sayılabileceği dönemlerde mekanizasyon fazlaca olmamasına rağmen kırsal bölgeler, tarımsal üretim faaliyetleri sonucu hem kendilerinin hem de yakınında bulunduğu şehirlerin gıda ihtiyacını, yeterli miktarda ve makul fiyatla ulaşılabilecek bir denge içerisinde sağlamıştır. Sanayinin gelişiminin getirdiği işgücü ihtiyacı köyden kente göçü hızlandırmış, köy nüfusları hızla azalırken kentler ise kontrolün mümkün olamadığı bir hızla büyümüş ve hala büyümekte.
Artan nüfusun ihtiyacını karşılayabilmek, daha fazla mekanizasyon ve daha az insanla büyük ölçekli üretim yapılmasını zorunlu kılmıştır. Tarımdaki nüfusun hızla azalmasını iyi planlayan ülkelerde, işletme büyüklükleri, tarım arazilerini koruyan ve bölünmesin önleyici hukuki yapılanma, birlik/kooperatif gibi STK lar, kurumsal yapıya kavuşturularak girdi temini ve ürün pazarlamasında önemli paylar sağlanarak hem üretici hem de tüketici açısından fiyat istikrarı ve gıdaya kolay erişim sağlanması yönünde mekanizmalar ve sistemler kurulmuştur. Endüstriyel üretimde, başta enerji ve nakliye olmak üzere girdi maliyetlerinin yükselmesi ve bunun tüketiciye yansıması ile gıda üzerinde fahiş noktalar varan fiyat artışları sonucunu doğurmaktadır. Çoğu ülkede tarım, ayrıcalıklı ve öncelikli sektör olarak kabul edilmiştir. Bu kapsamda üretimden tüketime arz güvenliği ve fiyat istikrarını sağlamak, yerli üretime öncelik vermek için destek programları uygulamışlardır. Hatta Rusya gibi ülkelerde bazı tarımsal ürünlerin ülke içerisinde uzun mesafe taşınması destek kapsamına alınmıştır.
Özellikle pandemi döneminde görüldüğü üzere kentlerin merkezinde ve yakın çeperinde yapılacak üretim ile mümkün olduğunca kendine yeterli olmaları yaklaşımı öne çıkmıştır. Bu şekilde, hem nakliye maliyetleri ile gıda fiyatlarının şişmesini önlerken diğer yandan da tüketicinin gıdaya kolay erişimini de sağlayacak “kent tarımı” ya da “kentsel tarım” uygulamaları adı verilen yaklaşım yaygınlaşmaktadır. Endüstriyel üretimde toprak işleme, gübre, ilaç kalıntıları, tohumla ilgili söylemler, uygulamalar ve spekülasyonlar da kent tarımına ilgiyi arttıran etkenlerdendir.
Yirmi yılın aşkın bir zamandır ivme kazanan “Kentsel Tarım” ile sağlıklı, sürdürülebilir, ekolojik olarak hazırlanmış olan ürünlerin şehir merkezlerinde üretilebileceği, sürdürebilirliğin ve biyoçeşitliliğin sağlanabilmesi açısından faydalı olacağı, bunun yanında insanların yaşam alanlarında stresi alan, onları psikolojik anlamda rahatlatan, toplumsal refahı arttıran bir model olduğu kabul görmektedir. Çevresel duyarlılığın ve tarımda teknoloji kullanımının artmasını sağlayacağı da belirtilmektedir. Kent tarımı için hem çevre bilimcilerin, hem tarım bilimcilerin, hem de mimarların işin içerisinde yer alması gerekiyor. Kent tarımı dediğimizde şehir içerisinde yol kenarlarında bir bahçenin içerisinde domates, biber yetiştirilmesi değil, tamamen bilimsel, ölçülebilir ve ekolojik anlamda doğayla iç içe bir yapının oluşturulması kastedilmektedir.
Tarla tarımının yapılmasının mümkün olmadığı alanlarda ve özellikle sebze üretimi konusunda şehrin ekolojik ve çevresel etkilerini dikkate alarak bir kısmından önceki yazımızda bahsettiğimiz; dikey tarım, hidroponik tarım, aeroponik tarım, saksı kültürü gibi farklı yöntemler ile bitkisel ürünlerin yetiştirileceği alternatif üretim modelleri ortaya çıkmıştır. Yol kenarları ağaçlandırmasında uygun meyve ağaçlarının kullanılması, parklar, ev bahçeleri, seralar, boş arsalar ve yeşil çatılar kentsel tarım alanlarıdır.Kümes hayvancılığı ve arıcılık da kent tarımı kapsamında yapılabilecek işler olarak görülmektedir.
Su, gübre, enerji tasarrufu sağlanabilmesi, daha az alandan daha fazla ürün elde edilebilmesi ve zirai ilaç kullanılmayacak olması da kent tarımın uygulamalarının dünyada revaç görmesini sağlamaktadır. Kaynaklara göre; Dünyada tarımsal üretim yapılan 5 milyar hektar alanın 64 milyon hektarında kentsel tarım yapılmaktadır. Kent tarımı, 6,5 milyar tonluk toplam tarımsal üretim içerisinde 170 milyon tonluk bir üretim ile yaklaşık yüzde 2,6’lık bir paya sahiptir. Dünyada 570 milyon kişinin çalıştığı tarım sektöründe şu anda 85 milyon civarında kent tarımıyla ilgilenen çalışan söz konusudur. Üretilen değere baktığınız zaman, kent tarımı dünyada üretilen gelirin yaklaşık yüzde 8’ini oluşturmakta, bu da yaklaşık olarak 160-170 milyar dolara denk gelmektedir. 2050 yılında kent tarımı ile ilgilenen kişi sayısının 150 milyona ve üretim miktarının 1,8 milyar tona ulaşacağı tahmin edilmektedir.
Ayrıca, güneş ve rüzgâr enerjisinin kullanımı, akıllı çatılar ve akıllı evler gibi modeller şehir mimarisindeki düzenlemeler de aslında kent tarımının bir parçası olarak düşünülmektedir. Kent işleyişinin ekonomi, gıda ve ekoloji yönünden bir unsuru olan kentsel tarım, kent çeperi, kırsal alanlar, kentsel alanlar ve banliyölerin bütünleşmesine yardımcıdır. Yerel kalkınmaya, gıda güvenliğine, yoksulluğun yenilmesine, biyolojik çeşitliliği korumaya, atık suların ve şehir atıklarının yeniden kullanımına imkân sağlar.
Kent tarımı uygulamaları, diğer alanlardaki tarım arazilerinin boş bırakılmadan üretimde kullanılmasını sağlayan ülkeler için ilave ve uygun maliyetli bir tarımsal üretim potansiyeli açma yaklaşımının ya da ihtiyacının bir sonucudur. Üretimde kullanılmayan tarım arazilerinin her geçen gün arttığı ve bu arazileri tarımda kullanımı planlamalarını bir tarafa bırakarak günün trendi diye kent tarımı uygulamalarına yönelen ülkelerin tavırlarına fantazi olarak bakan görüşler de ağırlıktadır.
Büyükşehir yasası ile şehir gelişme alanı olarak planlanan ve planlanmayan kırsal bölge arazilerinin tamamı şehrin tüm yönlerinde imar düzenlemelerine açılmış ve belediyelerin gelir kaynağı haline getirilmiştir. Bazı yumuşatma yaklaşımları olsa da buralarda genellikle ziraat ve özellikle hayvancılık faaliyetlerini kısıtlanma ve yasaklama yaklaşımları kentlerin çeperindeki tarımsal üretimi bitme noktasına getirmiştir. Büyükşehir yasasını ve kırsal mahallelerdeki (köylerdeki) tarımsal faaliyetlerin sürdürülebilir hale getirilmesi kapsamında yeniden gözden geçirmek de yararlı olacaktır.
Özetleyecek olursak; hızla aratan nüfusun gıda ihtiyaçlarını karşılayabilmek için, tüm tarım arazilerinin korunmasını ve rasyonel kullanımını sağlamak öncelikli olmalıdır. Sonra da kent tarımı uygulamaları ile ilave üretim potansiyeli sağlama yolları aranmalıdır. Daha makul fiyatla, daha kolay erişilebilen, daha ekolojik üretim fikrini olgunlaştırmak ve kent mimarisini, yerleşim planlamasını da bu kapsamda düzenleme yönünde pek çok ülke epey mesafe almış görünüyor. Ülkemizde de gerek merkezi yönetim, gerekse yerel yönetimler olarak, bilim insanları ile birlikte doğru yöntemlerle bir yerlerden başlamak gerekiyor sanırım.
Gıda, en büyük güçtür; alternatifi de yoktur, unutmayalım.