Tahmin edileceği gibi tarım ülkesi olmamız hasebiyle başta meyve ve sebze olmak üzere; fındık, zeytinyağı, kuru meyveler, kuru kayısı, kuru incir, baklagiller ve bal gibi birçok ürünü dünya pazarlarına biz sunuyoruz. Yüksek teknoloji gerektiren ürünleri ise çoğunlukla ithal ediyoruz.
Ancak ihraç ettiğimiz ürünler sipariş sahibine doğrudan ulaşmıyor. Özellikle AB ülkeleri, gümrük kapılarına kurdukları denetim mekanizmalarında bu ürünleri random usülü sağlığa uygunluk testlerine tabi tuttuktan sonra alıp almayacaklarına karar veriyor. Dolayısıyla ihraç ettiğimiz ürünler ancak pestisit, aflatoksin, haşere, uygunsuz ambalaj gibi açılardan kontrol ve denetimler sonrasında yerine ulaşmış oluyor.
Geçtiğimiz yılın ilk iki ayında, Türkiye'den AB'ye giden 81 sevkıyat, üye ülkelerin gümrük birimleri tarafından geri çevrildi. 2023 yılında gümrükten dönen gıda ürünü sevkıyat sayısı 333 olarak açıklanmıştı. İhraç ürünlerimize en büyük defans Bulgaristan’dan geliyor. Türkiye'den gönderilen 20 gıda sevkıyatı riskli oldukları gerekçesiyle Bulgaristan’dan geri gönderidi. Bulgaristan'ı Fransa (17), İtalya (14) ve Almanya (9) takip etti. Yunanistan, Hollanda, Slovenya, İspanya, Romanya ve Danimarka ihraç mallarımızı geri çeviren ülkeler arasında.
İade edilen ürünlerin yarısında aflatoksin isimli bir madde tespit edildiği rapor edilmiş. Antep fıstığı, yer fıstığı, badem, fındık gibi sert kabuklu gıdalarda, kuru incir gibi kurutulmuş meyvelerde, kırmızı biber gibi baharatlarda ve buğday, arpa, pirinç gibi tahıllarda görülen aflatoksin gen yapısını değiştirebilen, karaciğer kanseri ve siroz hastalığı ile ilişkilendirilen bir madde.
Yani Avrupalı adam, kendisine gönderdiğimiz ürünü bizden gönderildiği gibi “almıyor ve yemiyor”, önce bu ürün sağlığa uygun mu, ona bakıyor.
Tarım üreticisinin ürünleri böcek ve diğer zararlılardan korunması ve ürünün raf ömrünün uzatılması için belli oranda bazı ilaçlar kullanması aslında normal. Dünyadaki uygulamalar da böyle çünkü. Dolayısıyla ihraç ettiğimiz ürünlerde her ülkedenin sağlık parametrelerindeki farklı limitler nedeniyle zaman zaman geri dönüşlerin, iade edilme olaylarının olması doğal karşılanabilir.
Ne var ki bunun bir dozajının olması gerekiyor. Son zamanlardaki haberler, bu normalin çokça aşıldığını gösteriyor. Öyle görülüyor ki, ihraç edilen birçok üründe koruma amaçlı kullanılan tarım ilaçları, “zehir” derecesine yüksel(til)miş durumda. Domates, biber, mandalina, greyfurt, limon, portakal, asma yaprağı, üzüm, kuru incir, nar, baharat ve bitki karışımları, haşhaş tohumu, keçi boynuzu zamkı ve kimyonda tolere edilmesi mümkün olmayacak yabancı madde tespit edilmiş. Acaba fazla ürün almak isteyen üreticilerimizin gözünü kar hırsı mı bürüdü?
Buraya kadar ki kısmı Türk üreticiler ile yabancı tüketicileri ilgilendiriyor. Biz yerli türeticileri ilgilendiren mesele ise gümrüklerden geçemeyen, geçirilmeyen, iade edilen bu gıdalara ne olduğu konusu. Vatandaş, endişesini ve güvensizliğini “bu ürünler iç piyasaya mı sürülüyor?” sorusuyla açıklıyor.
Resmi açıklamalar söz konusu ürünlerin doğrudan iç piyasaya sürülmediğini iddia ediyor. Konuya ilişkin yönetmelik ve regülasyonlar eksiksiz. 5996 sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu'nun 34'üncü maddesi 8'inci fıkrası konu ile ilgili düzenlemeyi öngörüyor. Kanunun bu fıkrası; gümrüklerde ülkemize giriş yapan veya geri çevrilen üründen numune alınmasını, geri dönen ürün taze meyve ve sebze ise hem bitki sağlığı hem de gıda güvenilirliği yönüyle kontrol edilmesini ve mevzuata uygun olmayan ürünlerin yurda girişine izin verilmemesini öngörüyor. Öte yandan Bitkisel Gıda ve Yemin İhracatında Sağlık Sertifikası Düzenlenmesi ve İhracattan Geri Dönen Ürünler İçin Uygulama Yönetmeliği de yine ihracattan dönen gıda ürünlerine ilişkin prosedürü düzenlemiş durumda.
Bu düzenlemeler, geri dönen ürünlerin mevzuatına uygun olan başka ülkelere gönderilmesini, mevzuatımıza uygunsa iç pazarda değerlendirilmesini, ikisi de uygun değilse ürünün imha edilmesini öngörüyor. Yani kanunlarımıza göre, iade edilen ürünlerin mevzuata uygun değilse kendi vatandaşımıza yedirilmemesi gerekiyor.
Görüldüğü gibi kağıt ürerinde sorun yok. Yasama organı ve bürokrasi gerekli yasal alt yapıyı oluşturmuş durumda.
Ancak ortada bir sorun var. Öyle görülüyor ki bu sorun uygulamalardan kaynaklanıyor. Bu nedenle vatandaşın şühnesi devam ediyor. Çünkü ne yazılırsa yazılsın, kanun ne diyorsa desin şeffaflık şüphesi varsa kafalardaki soru işaretleri ancak yeni sorulara kapı aralar.
Zehirli oldukları gerekçesiyle gümrüklerden dönen ürünlere ne olduğuna ilişkin kamuoyuna açıklanan bir bilgi yok. Mesela Rusya’dan geri çevrilen domatesin salçaya dönüştürüldüğü, başka ürünlerin katma değeri yüksek türevi ürünlere dönüştürülerek iç piyasaya sürüldüğü iddiaları yalanlanmadı. Sessizlik ikrardan gelir sözü, yabana atılmamalı. Bu ürünlerin çeşitli şekillerde iç piyasaya satıldığı yönündeki ithamlar, devletin ilgili makamlarını da töhmet altında bırakıyor üstelik.
Bu nedenle kamuoyundaki kaygıya hak veriyoruz. Hukuki düzenlemelerin yerine getirildiğinin, imha edilmesine karar verilen ürünlerin açık olarak imha edildiğinin gösterilmesi beklentisi var yerli tüketicilerde. Konuya ilişkin verilerin açıklanması bu haklı kaygı ve güvensizliği giderebilir. Buna şeffaflık da diyebiliriz.
Gümrüklerden dönen ürünlerin yönetimi kanun, tüzük, yönetmelik gibi her türlü düzenlemenin ötesinde etik ve sağlık standartları açısından kritik değer taşıyor. Sağlıklı, nitelikli, kaliteli ve zehirsiz gıdaya ulaşmak her insanın kanuni ve beşeri hakkıdır. Tüketicinin zihninde karşılık bulacak uygulama ve bilgi paylaşımı, sadece vatandaşın gönlüne su serpmez, aynı zamanda kamu otoritesi için bir itibar yönetimi meselesidir. Vatandaş için sağlıklı gıda, kamu otoritesi için güvenilirlik ve itibarın çok önemli olduğu akılda tutulmalı.