Güzel ülkemizde meydana gelen depremin acısı, hepimizin yüreğini bir kere daha derinden dağladı. Elbette milletimizin özelliği gereği yaraları sarmak için her şeyi yapıyoruz, yapacağız. Tarihimizde istilalar, savaşlar ve doğal afetler sonucu uğradığımız sarsıntılarda “Artık bunlar bir daha kendine gelemez, ayağa kalkamaz’ denildiği her dönemde millet olarak derlenip toparlanıp güçlendik ve varız, buradayız dedik. Bu felaketi de aynı şekilde aşacağız inşallah.
İstanbul başta olmak üzere büyük şehirler etrafında oluşan önce tek katlı gecekondular, sonra yüksek katlı gecekondular, kaçak binalar, eklentiler, denetim eksiklikleri belli bir döneme ait yanlışlarımız değildir. Yaklaşık seksen belki de yüz yıldır tüm merkezi ve yerel yönetimlerin, fertler olarak da tek tek hepimizin hatası kusuru olan, doğru şehirleşememe cinneti geçirmekte olduğumuz bir süreç yaşıyoruz. Son yüzyıla kadar yerleşim yerleri asla tarım topraklarına yapılmazken geldiğimiz noktada büyük küçük ovalarımızın çoğunu binalarla doldurduk. Sonuçta, tarım topraklarımızı azaltmanın yanı sıra sağlam yapmadığımız binaların depremlerde yıkılmasıyla can kayıplarına yanar hale geldik.
Tarım topraklarına yapılaşmayı hala bütün hızımızla devam ettiriyoruz. Çürük çarık binaları yapmaktan hala kaçınmıyoruz. İmar affı çıkacak diye uyduruk malzemelerle, en ufak depremde karton gibi devrilen binalar yapmaktan hala vazgeçmiyoruz, Toplumdaki çürümüşlüğü, bozulmayı düzeltmek için gayret göstermeyip; bir taraftan eleştirir görünürken bir yandan da bu çürümüşlükten faydalanma yollarını arıyoruz ve bulunca da sesimizi kesiyoruz.
Üzerimize düşen gayreti yapmadan, çalışmadan, gayret etmeden sadece şekli bir dua ile dinin tevekkül, nasip, kader gibi kavramlarını kendimize göre yorumlayarak bu kavramların arkasına saklanıyoruz. İslam’ın bize söylediklerinin bir kısmını göz ardı edip işimize gelen kısmıyla dini anlamaya ya da öyle olduğunu zannetmeye ve o şekilde yaşamaya çalışıyoruz. Bilimin gereklerini yapmıyoruz. Sonra da falan yerde deprem ne zaman olur, kaç bina yıkılır, kaç canımız kaybolur tahminleri yapıyoruz.
Toplum olarak hepimiz bir şekilde hatalıyız, kusurluyuz, hatta suçluyuz. En kısa sürede yaraları sarıp, deprem ülkesi olduğumuz gerçeğini ve bu felaketi de öncekiler gibi çabucak unutmadan her türlü tedbirleri aldığımız bir süreci hemen başlatma zamanıdır. Mutlaka hukuki, siyasi, idari zeminde gerekenler yapılmalı ancak zaman, suç kimde tartışmasını, polemik ve demagoji konusu haline getirerek kaybedilecek zaman değildir. Bu tür tartışmalar şimdiye kadar bir çözüm olmadı, bundan sonra da olmayacaktır.
Deprem bölgesi illeri, stratejik konumu, nüfus ve tarihsel yapısı, tarihsel hatıraları ve çok zengin kültürel birikimleri bakımından ülkemizin kimliğinin vazgeçilmez hazineleridir. Diğer yandan deprem bölgesi illerimizin, Ülkemiz ekonomisindeki durumuna göz atacak olursak;
Yüz ölçümün % 12,5 i, Nüfusun % 16’sı, Toplam gayri safi yurt içi hasılasının (GSYH) yüzde 10,1’i, İlk 500 büyük sanayi kuruluşundan 151’i, İhracatımız yüzde 11’i, Bitkisel üretim değerinin % 21 i, Tarım yapılan alanların % 14,5’i, Büyükbaş hayvan varlığının % 12,5’i, Küçükbaş hayvan varlığının % 16,5’i, Ziraat, hayvancılık, balıkçılık kredisi verilen işletmelerin % 15’i bu bölgededir.
Durum öyle gösteriyor ki, sadece konutları yapmakla işimiz bitmeyecek. Tarımın her alanı, sanayi, çevre, kültür, tarihi miraslarımız vb. birçok şeyi yeniden ayağa kaldırmak, canlandırmak için büyük ama çok büyük gayret ve fedakârlık göstermemiz gereken bir dönem, Millet olarak bizleri bekliyor.
Yardım heyecanımızın kaybolmadan devamı gerekir. Çünkü açılan yaranın sarılması birkaç haftalık yardım kampanyaları ile sarılacak gibi değildir. Binaların yapılması, şehirlerin kurulması kadar, başta o bölge olmak üzere tüm ülkede, tüm insanlarımızda oluşan travmanın ve psikolojik yaralanmaların da onarımı, inşası çok önemlidir ve zaman alacaktır. Ayrıca, toplumsal zaafımız olan iş ahlakı ve dürüstlüğü, sorumluluk bilincimizi geliştirmek ve düzeltmek de bir bu kadar önemlidir.
Aynı eksiklikleri, aynı hataları tekrar etme gafletine düşmeden; bilimin ürettiği değerleri milletimizin sonsuz fedakârlığı, çalışkanlığı ve gayreti ile birleştirerek bu zorlukların hepsini aşabiliriz.
Bu büyük felakette şehit olanlara Allah’tan rahmet, yaralılarımıza da acil şifalar diliyor ve derin üzüntülerini milletçe yaşıyoruz. Bu acıların üstesinden gelmek için doğru belirlenmiş bir öncelik sıralamasına göre, toparlanıp ayağa kalkmak ve bu toprakların insanlarımız için daha yaşanabilir yerler haline getirmek, milletimizin ve devletimizin gücü dâhilindedir.
Allah (CC), milletimizin yardımcısı olsun.