Mehmet Çatakçı
Çocukluğumdan beri bu yüce dinimizi kullanarak her türlü kirli iş yapanlardan nefret etmişimdir.
Kendimi bildiğim ilk günden buyana dindar bir mahalle içinde yer almaktan ve hayatımın böyle bir atmosferde şekillenmesinden hiç şikayetçi olmadım. Zaman zaman ciddi eleştirilerim, hatta hayal kırıklıklarım oldu, zaman zaman da bu mahalledeki dindarların, Allah’la insanları aldatmayı ‘dindarlık gösterisi’ gibi sunmalarından çok canım yandı.
Ancak şimdi içim acıyarak görüyorum ki bu dindar yapılanma ahlakın, vicdanın sükut ettiği bir mahalleye dönüşmüş durumda. Kuşkusuz ahlaki çürümeyi sadece bir mahalleye indirgemek çok hakkaniyetli bir yaklaşım değil. Esas itibariyle bugün yaşadığımız yozlaşma, ahlaki çürüme hemen bütün toplum kesimlerini içine alan topyekun bir vicdansızlığa dönüşmüş
Ama bugün, meselenin bir dindar olarak beni de ilgilendiren çok daha vahim bir boyutu var ve bu hali sorgulamak, dindar olmaktan öte insani bir sorumluluk gerektiriyor. Çünkü siyasal düzlemde bu çürümeyi derinleştiren, bir bakıma teşvik eden bir iktidarla karşı karşıyayız.
Şu anda Türkiye, her vesileyle dindar-muhafazakar kimliğini ön plana çıkaran AK Parti iktidarı tarafından yönetiliyor.
Maalesef ‘dindarlık’ kisvesi altında öyle kötücül bir tablo ile karşı karşıyayız ki bu durumu tarif etmek için kelimeler bile kifayetsiz kalıyor. Ama onlar hiç utanmıyor… 6 yaşındaki kızına bu kötülüğü yapan adam zerrece bir utanma duygusu bile yaşamadan, kötülüğün eleştirilmesini “İslami değer ve yargılara sahip insanları tahkir etmeye yönelik tezgahlanmış bir projenin ürünü” diyerek, bana göre açıktan bir din düşmanlığı yapıyor. Kim ne derse desin, bu tasarlanmış bir din ticaretidir.
Bu nasıl bir din anlayışıdır Allah aşkına, çıldırmamak elde değil… Sanırsınız ki haşa Allah bunların hizmetçisi, yaptıkları her kötülüğü temize çeken bir varlık… Din tacirliği yapan bu utanmazları gördükçe, insan Mehmet Akif’in Safahat’indeki şu dizeyi hatırlamadan edemiyor: “Hüda’yı kendine kul yaptı, kendi oldu Hüda.”
Bu çerçevede esas sorgulanması gereken, Türkiye’deki dindar muhitlerin böyle bir kepazelik karşısındaki kahreden suskunluğudur. Yoksa siz de mi dini, masa-kasa işlerinizi tahkim eden bir aparat olarak görüyorsunuz?
Muhtemelen yarın çıkıp bu eleştirilerle dine ve dindarlara zarar verildiğini söyleyeceksiniz. Vicdanlarınız bu kadar mı karardı acaba… Bir kez olsun “Dine ve dindarlara bu kötülüğü yapmayın” diyemeyecek misiniz?
Ama hayır, siz zaten uzun zamandır din pazarlamacılığı yapıyorsunuz ve Allah’ın ayetleri size asla işlemiyor. Dolayısıyla ne söylesek boş. Çünkü bu dindar vakıflar, sivil olduklarını iddia eden dernekler, kanaat önderleri muhalefet kazanmasın diye yalan söylemeyi mubah gören ve yolsuzluğa cevaz veren fetvalar karşısında da suskunluğa gömülmüşler, dinin bu konudaki açık hükümlerini bile görmezden gelmişlerdi.
Dilerim ki bu insanlar artık utanır bir gün Yüce Allahın gazabına uğrayacaklarını hatırlarlar.