Mehmet Çatakçı
Sevin sevmeyin; 29 Mayıslarda Fatih Sultansız fetih günü kutlamak neyse 29 Ekimlerde Atatürksüz Cumhuriyet Bayramı kutlamak da odur. Öyle yapınca Cumhuriyet kendiliğinden kurulmuş, bugünlere de kendi kendine gelmiş olmuyor. Adlarını anmayınca, kurucularını unutturup tarihten silmiş olmuyorsunuz. Ve Türkiye Yüzyılı, Cumhuriyet'in 100. yılının; 28 Mayıs da 29 Ekim'in alternatifi değil.
Eşit vatandaşlıkla millet egemenliğine dayanan Cumhuriyet, dinin değil babadan oğula geçen saltanatın karşıtıdır. Dolayısıyla Cumhuriyet, dinle değil saltanatla kavgalıdır. Cumhuriyet karşıtlığı da saltanat taraftarlığıdır. Dini hayatı baskılayan, dindarları ezen ve dışlayan; çatışmacı laiklik anlayışıydı. Yani laikliği yanlış ve çarpık yorumlayanlardı. Cumhuriyet değil.
Cumhuriyet'in nimetlerinden yararlananlar, sayesinde gölge sahibi olanlar; Cumhuriyet'in kıymetini bilmeyebiliyor. Adını koyalım...
"Yeter, söz milletindir" denebiliyorsa o söz hakkını millete veren, Cumhuriyet'tir. Ama değilmiş gibi, Cumhuriyet'e borçlu oldukları vatandaşlık hak ve yetkisini, Cumhuriyet'e karşı kullananlar var. Din adına Cumhuriyet düşmanlığı, gizli bir padişahlığı sevdirme işine döndü. Açıkça savunulamayan saltanat sevdası, din davası süsü verilerek savunuluyor. Geçmişin baskıcı ve dayatmacı devlet anlayışının günahı, yöneticilerindir. Cumhuriyet'e yüklenemez. Bu büyük bir aldatmacadır.
Osmanlı'yı sahiplenirken Kurtuluş Savaşı'nı veren Osmanlı subaylarını, Cumhuriyet'i kuran Milli Mücadele kahramanlarını ecdattan ayıran, ecnebi zannettiren bir aldatmaca...
200 yıllık Batılılaşma maceramız; gelgitler, kesintilerle de olsa hep demokratikleşme yönünde ilerledi. Mutlakiyetten padişahın mutlak yetkilerini sınırlandıran meşrutiyete, oradan da tek parti rejimine ve çok partili demokratik siyasete doğru...
İkinci adam İsmet İnönü de ülkenin bekasıyla kendi siyasi bekasını bir tutmadı. 'Ben varsam Cumhuriyet var, ben baştan gidersem din, vatan, Cumhuriyet elden gider, sandıkta nasıl teslim ederim' demedi. Geri de götürmedi. Devraldığı yerden ileriye, tek parti rejiminden çok partili demokrasiye taşıdı. 1950'de, Bayar'la Menderes'e seçimi kaybetti ve ikiletmeden bıraktı.
Aynı İnönü; 18 yıl sonra 1968'de, Cumhuriyet'in millete mal olduğunu söylüyordu. Abdi İpekçi'yle söyleşisi, İnönü Atatürk'ü Anlatıyor adıyla basıldı. Cumhuriyet değerlerinin millete mal olup olmadığını görmek için, daha yaşarken çok partili hayata geçmeyi denediklerini ve sonuncu denemede halka mal olduğunu görmekten nasıl gurur duyduğunu okuyorsunuz orada.
Cumhuriyet'i benimsetmekte başarılı olduklarını; ara ara karşı devrim, irtica tehlikesi gibi vehimlere kapılsalar da sağ ve sol marjinal akımlarla hukuk içerisinde mücadele önerdiğini söyleyecek kadar da kendinden emin. O günden bugüne kimi uygulamalar; demokratikleşme sürecini terse, tek parti ve tek adam rejimine doğru döndürüyor gibi görünebilir.
Yalpalamalar, gerilemeler, hatta ana doğrultudan sapmalar, 200 yıllık süreçte ilk kez görülmüyor. Ama bir geri, iki ileri mehter adımlarıyla dura kalka da olsa istikamet, hep demokratikleşme yönünde kaldı.
Cumhuriyet'in kurucu kadrolarına, Atatürk'e, İnönü'ye haksızlık etmeden de Menderes'le Özal ve Erdoğan'ın hakkını teslim edebiliriz. Atatürk'ün, İnönü'nün hakkını teslim etmek için de Menderes'le Özal ve Erdoğan'ın hakkını yememiz gerekmiyor.
AK Parti döneminin kazanımlarını övmek için; önceki 80 yılın başarılarını, Cumhuriyet'in kazanımlarını gömmemiz ya da inkâr etmemiz gerekmediği gibi...
Doğrusu yanlışıyla, hatası sevabıyla hepsi bizim. Osmanlı da Cumhuriyet de, dün de bugün de. Atatürk'le İnönü de, Menderes'le Özal da, Demirel'le Erdoğan da.
Ne geçmişimizin mirasını ne bugünümüzün gerçeğini reddetmeye mecburuz. Birinden birini seçmek zorunda değiliz. Üstünden 100 yıl geçtikten sonra hâlâ saltanatla Cumhuriyet'i kavga ettirmenin, Cumhuriyet'in 100. yılının karşısına Türkiye Yüzyılı'nı çıkarmanın âlemi ne!
Geçmişimizle geleceğimizi dövüştürmenin, millete zaman ve enerji kaybettirmekten, toplumsal barışımızı bozmaktan başka hiçbir faydası yok. 100 yıldır bizi yoran ve yıldıran bu hesaplaşma döngüsünü geride bırakmak, bu rövanş nöbetlerinden kurtulmak dileğiyle; nice yüzyıllara, yaşasın Cumhuriyet!